Prof. Dr. Yaman Örs’ü kaybetmenin derin acısını yaşıyoruz. Türkiye gerçekten değerli, çalışkan, umutvar, yeri doldurulmaz örnek bir bilim ve düşünce insanını yitirdi. Bir aydınlanma savaşçısını yitirdi.
Yaman Örs, hem kişilik hem de düşünce dünyamda derin izler bırakmış bir düşünürdür. İlk tanışıklığımız, Bilim ve Ütopya, Bilim ve Gelecek gibi dergilerdeki yazılarımız aracılığıyla oldu; daha sonra çeşitli programlarda bir araya geldik; köklü insani ilişkiler kurduk. Bizi birbirimize bağlayan temel faktör, aydınlanma düşüncesine gönül vermiş olmak, toplumumuzun aydınlanmasının zorunluluğuna inanmak ve bu doğrultuda ortak faaliyetlerde bulunmak oldu. Özellikle postmodernizmin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı dönemlerde, bu düşüncenin sakatlığını göstermekte ortaklaştık; hatta bu konuda derin sohbetlerde ve etkileşimlerde bulunduk.
Yaman Örs’ü özgün kılan temel faktör, onun multidispliner çalışma alanı olsa gerekir. Bir tıp doktoru, patoloji, tıp tarihi uzmanlıklarına ek olarak o, bilim felsefesi alanında da doktora yapmış; tüm çalışmalarına, Türkiye’de pek rastlanılmayan bir biçimde felsefe bir arka plan örmeyi başarmıştır. Bu anlamda bilim tarihi, etik, evrim kuramı, biyoetik, biyopolitika, bilim felsefesi gibi konularda, felsefi derinliği olan çalışmalar ortaya koymuştur.
Hans Reichanbah’ın bilimsel felsefe anlayışını, felsefenin yöntembilgisi ve filozofların psikolojilerini çözümleyerek geliştiren Örs, bilimle felsefenin ayrılmazlığı düşüncesini işlediği gibi, felsefi açıklamaların bilimsel temellerden soyutlanamayacağını göstermeye çalışmıştır. Bu anlamda onun felsefi olarak, 1933 Üniversite reformuyla Türkiye’ye gelen Hans Reichenbah, onun mirasını sürdürmeye çalışan Nusret Hızır, yine bilim felsefesi çalışmalarıyla ünlü Cemal Yıldırım hattında yürüdüğünü söylemek gerekir.
O, sadece teorik düşünceler geliştirmekle kalmamış, düşüncelerini eyleme koyabilmek için bilimsel felsefe çevresi oluşturmaya çalışmış, bilimsel felsefe anlayışının yayılması için pek çok etkinliğe imza atmıştır. Bu onun mücadeleci, toplumcu, aydınlanmacı kimliğinin en temel göstergesidir. Bu mücadelede, nazik kişiliği, heyecanlı yapısı, ahlaki tutarlılığı, hümanizmi onun tanınmasında, sevgi ve saygı kazanmasında önemli bir işlev yüklenmiştir.
Benim zihnimde, o daima eleştirel bakan, konulara multidispliner açıdan yaklaşan, kavram analizlerini önemseyen, felsefeyi metafizik spekülasyonlardan kurtarmaya çalışan, yöntembilgisini önemseyen, toplumu aydınlatmak için sürekli mücadele eden, sorumluluktan kaçmayan, yılmayan, insanı ve insan ilişkilerini önemseyen gerçek bir beyefendi filozof olarak yaşayacaktır.
Işıklar içinde uyusun.