Ana Sayfa 35. Sayı Andreas Vesalius ve De Humani Corporis Fabrica: Tıpta Rönesans

Andreas Vesalius ve De Humani Corporis Fabrica: Tıpta Rönesans

3868

Dünyayı ve insanı yeniden keşfetme olarak tanımlanabilecek Rönesans, tıp biliminde de birebir etkisini göstermiştir. Bilim dünyasının Galen’den sonra ve Harvey’den önce en etkili figürü olan büyük anatomist Vesalius’un, otorite kabul edileni sorgulama, gerçeği arama itkisiyle ortaya çıkardığı Fabrica bir tıp ve sanat şaheseri olarak uygarlık tarihimizin temellerinden birini oluşturur.

Pek çok bilim tarihi ve tıp tarihi uzmanı, modern tıbbın Andreas Vesalius’un kitabı De Humani Corporis Fabrica’nın 16. yüzyılda yayınlanması ile başladığı görüşünde birleşirler. Bu eseri ile Vesalius, titiz, kılı kırk yaran anatomik gözlemleri ile insan bedeninin birebir doğru anatomik tasvirlerini bilime kazandırmıştır.

Vesalius, yazdıklarının, yüzyıllardır tıp otoritesi kabul edilmiş Galen’in (MS 129-200) insan bedeni hakkında söylediği ve kutsallaştırılarak tartışmasız kabul edilen görüşleriyle çeliştiğini çok iyi biliyordu. Yine de kitabındaki bilgilerin bu denli büyük bir öfke seline yol açacağını ve inkârla karşılaşacağını önceden kestirememişti. Bir anlık hiddet sonucu bütün notlarını yakarak, çalışıp eserini yazdığı Padova’yı terk etti ve bir daha orijinal anatomik araştırmalarına dönmedi (1). Peki, Vesalius’u bu duruma getiren, bu derece küstüren sosyal şartlar nelerdi?

Rönesans – Tıpta Rönesans

Uygarlık tarihinde Rönesans olarak adlandırılan dönem (14.-16. yüzyıllar) yeni bir çağın açılmasına işaret eder. Aslında onu önceleyen Ortaçağ döneminde başlamış olan değişim, giderek hızlanarak, adeta bir patlamaya ulaşmıştır. Bu dinamikler arasında barutun geniş çapta kullanımının savaş sanatını dönüştürmesi, matbaanın bulunması, Portekizliler tarafından Hindistan’a deniz ve dolayısıyla ticaret yollarının keşfedilmesi, Kristof Kolomb (1451-1506) tarafından Amerika’nın keşfi, para ekonomisinin ortaya çıkması, İstanbul’un 1453’de Türklerce fethi ile Yunan bilginlerin Avrupa’nın çeşitli bölgelerine göç ederek beraberlerinde antik bilgi mirasını taşımaları ilk başta sıralanabilir (2).

Bütün bu gelişmeler toplumsal alanda da kendini göstermiştir. İktisadi olarak madencilik ve bankacılık faaliyetleri gelişmiş; siyasette geniş köylü isyanları Avrupa’yı sarsmış, İspanya gibi yeni imparatorluklar ortaya çıkmış ve 16. yüzyılda zirveye ulaşmış; İngiltere büyük bir dünya gücü olma yolunda yükselişe geçmiş; Avrupa’da Ortaçağ’da kurulmuş okullardan sonra daha kuzeyde de (Koenigsberg, Leyden, Edinburgh, Dublin) üniversitelerinin açılması, kenarda kalmış kuzey ülkelerinin de kültürel önemini artırmıştır. Dinde reform ve karşı reform hareketleri başlamıştır. Sanat alanında ortaçağ köklerinden kopuş, klasik antik mirasın yepyeni sanatsal biçimlerle yeniden yaratılması gerçekleşmiştir. Bireycilik, bireyin öneminin artması, yeni tarz bir gerçekçilik, toplumun her alanında hissedilmeye başlamıştır. Eğitim ve bilim de bu gelişmelere uzak kalmamıştır. Aynı zamanda tıp eğitimi de almış olan Kopernik (1473-1543), güneş merkezli astronomi kuramıyla evren anlayışını ve algılayışını tümden değiştirmiştir. Rönesans sadece sanatsal olarak yeniden yaratış süreci değildi, modern tıp ve bilimler için de yepyeni bir çığırın açılışı anlamına geliyordu.

Vesalius’un Fabrica adlı eserinden çizimler.

Ancak tüm bu devrimsel değişimlerin toplumun her katmanınca hemen ve aynı ölçüde özümsendiği söylenemez. Bu aydınlık dönem antitezini de içinde barındırıyor ve hâlâ eski ile yeninin çelişkisi devam ediyordu. Örneğin kentler çok pisti ve insanlar hijyenik olarak çok kötü koşullarda yaşıyorlar, geniş çaplı salgınlar ortalığı kasıp kavuruyordu. Toplumda batıl inançlar çok etkiliydi, insanlık tarihinin en utanç verici olaylarından olan cadı avı Rönesans döneminde önceki dönemlere oranla daha da yaygındı. Engizisyon etkiliydi.

Yeni gerçekçiliğin kendini gösterdiği belli başlı alan olan sanat, tıbbın anatomi dalını da bu anlamda büyük ölçüde etkilemişti. Anatomi kitaplarındaki binlerce yıllık eski çizim ve resimler, 15. yüzyılın sonunda, yerini yeni gerçekçi üslupla hazırlanmış yepyeni tasarımlara bırakmıştı. Ressamlarla tıp adamları arasındaki ilişki o denli yakındı ki Rönesans’ın önde gelen merkezlerinden Floransa’da doktorlar, eczacılar ve ressamlar aynı loncaya mensuptular. Bu karşılıklı etkileşimin en ünlü örneklerinden biri Leonardo da Vinci’dir (1452-1519). Aynı zamanda büyük bir ressam, bilim adamı, mühendis ve bir deha olan Leonardo, ardında çok sayıda anatomik resim, çizim bırakmıştı. Ancak Leonardo’nun notları ölümünden 200 yıl sonra basılabilmişti ve yaşadığı dönemde etkisi yakın çevresi ve dostları ile sınırlı kalmıştı (3).

Vesalius’un çağdaşı İspanyol ilahiyatçı, hekim ve hümanist Michael Servetus (Miguel Serveto 1511-1553), “kanın kalbin bir karıncığından diğerine akciğerler aracılığıyla geçtiğini” kitabında yazınca engizisyonun hışmına uğramıştı. Kilise, Galen’in “kanın sağ karıncıktan sol karıncığa iki bölgeyi ayıran zarın gözeneklerinden terleyerek damlalar halinde geçtiği” dogmasına inanıyordu. Calvin, Üniteryen (4) Servetus’u, başka dini gerekçelerle birlikte, sapkınlıkla suçladı ve kitabı ile beraber kazıkta yakılarak idam edilmesini sağladı (5). Aslında Servetus’un, 13. yüzyılda Şam’da yaşamış İbn Nefis’in küçük kan dolaşımını tarif eden bilgilerinden yararlanmış olduğunu bugün biliyoruz.

Andreas Vesalius (1514-1564)

Vesalius (André Vésale) böyle bir Avrupa’da, Alman bağlantılı Flaman bir hekim ailesinin çocuğu olarak Brüksel’de dünyaya geldi. Katolik Louvain Üniversitesi’nde tıp okuduktan sonra, eğitimini geliştirmek için Paris ve Montpellier Tıp Okullarına devam etti (6). Burada Galen’in sadık takipçilerinden Sylvius’un öğrencisi oldu. Küçük yaşlardan beri diseksiyona meraklı ve içi içine sığmayan Vesalius, burada kısa zamanda disseke insan bedeni hakkında ilk elden bilgiler konusunda ün yaptı (7). Vesalius her şeyden önce o zaman uygulanmakta olan tıp ve anatomi yöntemini eleştiriyordu. O günlerde hocalar uzun görkemli cübbeleriyle oturdukları yüksek kürsüden, aşağıda kadavra başında bedeni açan kısa üniformalı berber cerraha emirler verirler, cerraha Galen’in kitabında yazdıklarını işaret ettirirlerdi. Öğrenciler mümkün olduğunca mesafeli durarak, kan, iç organlar ve dokulara temas etmemeye çalışırlardı. Bu şekilde öğrenciler kokulu ve enfekte malzemeden korunabiliyorlardı, ama anatomi öğrenemiyorlardı. Vesalius’a göre bu kadarını bir kasap bile yapabilirdi. Böyle bir seansta bir gün kendini tutamayarak, diseksiyon masası başına geçip, berber cerrahın elinden bıçağı kaparak, kusursuz kesilerle dersi tamamlamıştı. Ellerinin ustalığı ve yeteneği karşısında muhafazakâr hocaları bile hayran kalmışlardı.

Çok geçmeden Paris’i arkada bırakarak, Rönesans’ın tüm enerjisiyle yaşandığı İtalya’da, anatomi eğitiminin en gelişmiş olduğu Padua Tıp Fakültesi’nde hoca oldu. O zamanlar Vatikan’daki papalık ile uzun geçmişe dayanan bir husumeti bulunan özgürlükçü Venedik Cumhuriyeti’ne bağlı olan bu kent ona arzuladığı serbest çalışma ortamını sağladı (8).  Vesalius burada beş yıllık hocalık süresi boyunca bir yandan öğrencilerine insan vücudunun kas, kemik, damar yapısını anatomi masası başında bizzat öğretirken, bulgularını ve deneysel gözlemlerini bir kitap halinde bir araya getirdi. Anlatılanların resimlenmesinin önemini çok iyi biliyordu. Ama Rönesans ressamlarına, genç bir kızın zarif elleri, ince bilekleri, hülyalı bakışları, doğal olarak, kadavra parçalarından daha cazip geliyordu. Vesalius iyi paralar ödeyerek onları ikna etti. Usta İtalyan ressam Tiziano’nun atölyesinde, onun Flaman öğrencisi Jan Calcar (1499-1545) tarafından (9) incelikle ve ayrıntılı biçimde çizilmiş diseksiyon resimleri ışığında, tıp biliminin ve sanatın şaheseri olarak Fabrica ortaya çıktı.

Humani Corporis Fabrica

De Humani Corporis Fabrica libri septum (İnsan vücudunun yapısı üzerine yedi kitap) 1543’te Basel’de Latince olarak basıldı. Eser, kapak sayfasında, meraklı bir kalabalığın disseke edilmiş bir kadın bedenini iyice görmek için birbirlerini iterek merakla kadavraya eğildikleri sahneyle açılır (10). Vesalius’un bu seçimi tesadüfî değildir. İnsan bedeninin açılması ve anatomi masası gerek halkın gözünde ve gerekse mesleki anlamda da tıbbın tam kalbini simgeler. İnsan bedenini ilk açan Vesalius değildi. 16 yüzyıl Rönesans İtalya’sında anatomik diseksiyon, tıp hocaları ve öğrencilerinin yanı sıra, biletini alan halkın da katıldığı popüler gösteriler halinde yapılırdı. Ama Fabrica, kararlı ve ne yaptığını çok iyi bilen yazarı sayesinde anatomiye saygın bilimsel kimlik kazandırmıştır. Artık maymun, köpek, domuz teşrihi yaparak, bunu insan bedenine aitmiş gibi gösteren eski dogmatik-Galenik gelenek toptan yıkılmıştı. Örneğin karaciğerin beş loblu, sternumun (göğüs kemiği) yedi parçalı, mandibülanın (çene kemiği) iki bölümlü, uterusun boynuzlu olmadığı; iki ayrı safra kanalı bulunmadığı (11) anlaşılmıştı. Kitap tutucu çevrelerin büyük tepkisini topladı. Alayla, güvensizlikle ve aşağılamalarla karşılandı. Vesalius’un hocası Sylvius, kitabın yazarına Vesanus (“deli adam”) ismini takarak yazdıklarını çürütmeye çalıştı. Ona göre Fabrica’da yazılanların Galen’in öğretileriyle uyuşmamasının nedeni insan vücudunun, aradan geçen zamanda değişmesiydi. Küskünlük içindeki Vesalius tüm yazdıklarını geride bırakıp, İspanya Kralı V. Charles’ın davetini kabul ederek, Madrid’de saray hekimi oldu. Ondan sonraki yirmi yılı pratiyen hekimlik ile geçirirken, bir başka hekim ve anatomist Fallopius’un mektubu onda eski diseksiyon şevkini canlandırdı. O sırada şüpheli biçimde ölen bir soylunun otopsisini yapmaya karar verdi. Göğüs bölgesini açtığında beraberindeki izleyicilerle birlikte atan bir kalple karşılaşması sonunun başlangıcı oldu. Engizisyonu teskin edebilmek için Kudüs’e haç gezisine çıkmakla cezalandırıldı, dönüş yolunda ise İtalya’da Zante Adası’nda tifüsten öldü (12).

Sonuç

Dünyayı ve insanı yeniden keşfetme olarak tanımlanabilecek Rönesans, tıp biliminde de birebir etkisini göstermiştir. Bilim dünyasının Galen’den sonra ve Harvey’den önce en etkili figürü olan büyük anatomist Vesalius’un, otorite kabul edileni sorgulama, gerçeği arama itkisiyle ortaya çıkardığı Fabrica bir tıp ve sanat şaheseri olarak uygarlık tarihimizin temellerinden birini oluşturur.

Dipnotlar

1) J. F. Fulton, Vesalius Four Centuries Later, Lawrence, University of Kansas Press, 1950, s.1-52, zikreden: J.F. Murray,”A thousand years of pulmonary Medicine: good news and bad”, (Millenial Lecture), European Respiratory Journal, No. 17, 2001, s.559.

2) İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’ya kaçan bilim.adamlarının beraberlerinde getirdikleri Yunanca ve Arapça eserler, Batılı bilim adamlarına ellerinde defalarca tercüme edilerek özünü yitirmiş kitapları orjinalleri ile karşılaştırma imkânı verdi. Ayrıca bkz. Ackernecht, A Short History of Medicine, New York 1968, s.95.

3) Ay. es., s.96.

4) Unitarist: Hıristiyanlığın temel inançlarından baba (Allah), oğul (İsa) ve kutsal ruh üçlemesine inanmayan Unitarism mezhebi mensubu (Yazarın notu).

5) Murray, a.g.m., s.559. Bruno ve Galileo’nun başına gelenler de aynı dönemde dini bağnazlık örnekleridir.

6) Ali Haydar Bayat, Tıp Tarihi, İzmir 2003, s.137.

7) Fielding Garrison, History of Medicine, W. Sauders Co. Philadelphia, 1919, s.218.

8) Victor Robinson, The Story of Medicine, New York 1943, s.253-254.

9) Ay. es. s.255.

10) John Bender, “From Theater to Laboratory”, JAMA, Vol 287, No. 9, March 6, 2002, p. 1179.

11) Ackernecht, a.g.e., s.105.

12) Robinson, s.257-259.

Önceki İçerikHume’un Soruşturma’sı
Sonraki İçerikKepler: Yaşam öyküsü ve Astronomia Nova