Ana Sayfa Dergi Sayıları 117. Sayı Merkezi bir kamusal yapı yok, toplumsal hiyerarşi belirgin değil: Çatalhöyük eşitlikçi ve...

Merkezi bir kamusal yapı yok, toplumsal hiyerarşi belirgin değil: Çatalhöyük eşitlikçi ve lidersiz bir toplum muydu?

1688
0
Kuzey Koruganındaki 77 No’lu Yapıda bulunan 9000 yıllık el izleri. “Çatalhöyük” dosyası boyunca kullandığımız tüm görsel malzeme kazı arşivindendir.

 

“Çatalhöyük yerleşmesi, büyüklüğü ve 8000 kişiye varabilen nüfusu ve büyük olasılıkla çevredeki halkları da bünyesinde barındırıyor olmasıyla bir ‘kent’ gibi düşünülebilir. Ancak kendi kendine yeten ev temelli ekonomisi ve klasik bir kent tanımından farklı olarak herhangi bir merkezi ya da kamusal yapıya ve belirgin bir toplumsal hiyerarşiye sahip olmamasıyla ‘kent’ tanımına uymuyor.”

Yard. Doç. Dr. Serap Özdöl Kutlu ile

Çatalhöyük Kazısı Başkan Yard., Ege Ünv. Çeşme Turizm ve Otelcilik Y.O. Öğr. Üyesi

Çatalhöyük dosyasının iki unsurunun birlikte okunması yararlı olacaktır; Kazı Başkanı Ian Hodder’in makalesinde üzerinde durduğu konulara bu söyleşide yer vermedik, daha çok tamamlayıcı konulara yöneldik. Serap Hanım’dan, Neolitik Dönem, Çatalhöyük yerleşmesi ve kazıların pek çok yönüne ışık tutan doyurucu yanıtlar aldık. Onun, Kazı Başkanının yorumlamasının önem taşıdığı kimi konulara pek girmemeyi uygun bulmasını saygıyla karşılıyoruz. Çatalhöyük gibi, arkeoloji içinde önemli bir yere oturan ve kazı bulgularıyla yeni tartışmalar açan bir yerleşmeyi tek bir dosyada bütün boyutlarıyla, tartışmalarıyla ele almak da pek mümkün görünmüyor zaten. Belki de bir yolculukla yanıt aramalıyız sorularımıza. Çatalhöyük’ün çağrısına kulak verme zamanıdır…

 

Neolitik Dönem ve Çatalhöyük

– Serap Hanım, ilk olarak kendinizden söz eder misiniz; kazıdaki göreviniz nedir, ne kadar zamandır kazı ekibindesiniz?

– Çatalhöyük Kazısı’nda başkan yardımcısı, çanak-çömlek uzmanı ve laboratuvar sorumlusuyum. Kazı Projesine 1996’da, Ege Ünv. Arkeoloji Bölümü, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalında yüksek lisans öğrencisiyken başladım. 1999’da doktora tez konumu Kazı Başkanı Prof. Ian Hodder’ın önerisi üzerine Çatalhöyük’ten aldım. Tezim Neolitik Dönem pişmiş toprak çanak çömleği üzerineydi. 2002’ye kadar arazide kazı yaptım, 2003’de çanak çömlek uzmanlığına başladım. Doktora tez konum diğer iki yayımlanmamış Neolitik merkezin (Erbaba ve Süberde) çanak çömleğini de içerdiğinden, projeden ayrılarak 2004-2009 arasında Konya Arkeoloji Müzesi’nde söz konusu buluntu topluluklarını çalıştım. Çatalhöyük Kazısı’na Hodder’ın teklifi üzerine 2011’de geri döndüm.

– Okurlarımıza bütünlüklü bir bakış sağlamak açısından, Neolitik Dönem’in ve bu başlığın altında Çatalhöyük’ün insanlık tarihinde nasıl bir yer tuttuğundan kısaca söz edebilir misiniz?

Neolitik Dönem, en bilinen tanımıyla; insan topluluklarının bir kısmının, iklim koşulları açısından uygun, bitki ve hayvan çeşitliliği açısından zengin bir ortamda, göçebe yaşam tarzından yerleşik hayata, sonrasında ise bitki ve hayvan evcilleştirmeye yani tarım ve hayvancılığa ve tipik köy yaşamına geçtiği bir süreci ifade eder. Bu süreç dünya üzerinde ilk kez Yakındoğu’da, İran’ın batısındaki Zagros Dağları’nın batı yamaçları, Yukarı Mezopotamya ve Doğu Akdeniz’deki Levant bölgesinde, Fırat, Dicle ve Ürdün Nehirlerinin suladığı, arkeolojideki özel terimiyle “Verimli Hilal”de gerçekleşmiştir. İnsanlık tarihindeki bu önemli dönüşümlerin öncüllerinin, Türkiye’de Güneydoğu Anadolu Bölgesini de içine alan Verimli Hilal bölgesinde günümüzden yaklaşık 13-14 binyıl öncesinde başladığı anlaşılmıştır. Bu dönem aynı zamanda buzulların erimeye başladığı bir döneme, yani bugün de içinde bulunduğumuz Holosen Dönemin başlangıcına işaret etmektedir. Verimli Hilal buğday ve arpanın doğal yaşam ortamı olduğundan, yoğun nemli ortamda bu bitkiler söz konusu yeryüzü parçasını zengin bir şekilde kaplayarak, bölgeyi gezici topluluklar için bulunmaz bir coğrafyaya dönüştürmüştür. Koyun ve keçinin de yoğun olarak yaşadığı bu coğrafya, aynı zamanda en uygun iklim koşulları ile de bölgedeki insanları kendine bağlıyordu.

Neolitik Dönem, uzun yıllar basit tarımcı köy topluluklarının yaşadığı bir dönem olarak yorumlanmıştır. Ancak yakın bir zamanda sanıldığından daha karmaşık ve dinamik bir süreç olduğu anlaşılmıştır, kanıtlar bu sonuca işaret etmektedir.

Serap Özdöl (sağdaki), kendisi gibi seramik uzmanı Duygu Tarkan
ile birlikte Çatalhöyük çanak çömlek laboratuvarında çalışırken.

Neolitik Dönem ve yaşam biçiminin “çekirdek bölge”si olarak yorumlanan Verimli Hilal’de ve daha özelleştirir ve ülkemize dönersek, Güneydoğu Anadolu’daki Çayönü, Hallan Çemi, Nevali Çori, Göbeklitepe ve Körtik Tepe gibi birçok yerleşmede son derece gelişkin, çarpıcı, karmaşık ve yorumlanması bir hayli güç buluntularla karşılaşılmıştır.

Bu kanıtları açarsak; Neolitik Dönemde en başından beri açık biçimde sivil ve kült amaçlı kamusal yapılar ayrımı olduğu anlaşılmıştır. Hatta Göbeklitepe’nin yalnızca bir kült merkezi olarak tasarlandığı görülür. Sanırım daha önce derginizde Göbeklitepe ve bu süreci ele almıştınız. Neolitik Dönemin bu erken sürecinde, anıtsal ve sembolik bir dinsel mimarinin yanı sıra, bu kült yapılarında ele geçen aynı nitelikteki heykeltıraşlık eserleri ve prestij eşyaları, şimdilik arkaik formlarını bilemediğimiz son derece incelikli, anıtsal ve sofistike bir dinsel sanat anlayışının varlığı söz konusudur. Ayrıca bu yapıların ve eserlerin kullanımıyla ilgili bazı değişik uygulamalar da karmaşık seremonik gelenekleri ortaya koyar.

Bu kanıtlar analiz edildiğinde, Neolitik Dönemin ilk evrelerinde, yani Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda, Yakındoğu’daki bazı göçebe avcı-toplayıcıların neden yerleşik topluluklara dönüştükleri ve bu dönüşümü gerçekleştiren halkların düşünsel, dinsel, hiyerarşik ve ideolojik oluşum ve gelişimleri, kısaca sosyal yapılarını şekillendiren ana unsurun, katı ve karmaşık bir inanç sistemi olduğu anlaşılmaktadır. Bu sistemin oluşumunda kült merkezleri ve yapıları, ayrıcalıklı grupların oluşturduğu bir toplum yapısı ve bu merkezler ve ruhban sınıfın etrafında şekillenen bir “tapınak ekonomisi”nin rol oynadığı görülür. Yakındoğu’da çekirdek bölge olarak nitelendirilen Verimli Hilal bölgesinde, Neolitik Çağın tipik yaşam biçimi olan yerleşik yaşama geçiş, hayvan ve bitkilerin evcilleştirilmesi ve sonrasında bu yaşam biçiminin gelişmesi, yayılması ve çöküşü bile, dönemin kurumsal bir niteliğe dönüşmüş inanç sistemi ile ilişkilendirilir.

Çatalhöyük 2013 Kazı Ekibi.

Çatalhöyük ise yaklaşık olarak MÖ 7400’lere tarihlenen en erken yerleşme katıyla Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemin sonlarına, asıl olarak ise Çanak Çömlekli Neolitik Döneme tarihlenmektedir (MÖ 7000-6000 arası). Orta Anadolu’da, Konya Ovası’nda yer alan yerleşme, Yakındoğu çekirdek bölgesine göre hem görece daha geç hem de bu bölgeden görece uzaktır. Ancak içinde bulunduğu coğrafi bölge, Mehmet Özdoğan’a göre, “Orta Anadolu Neolitiği Çekirdek Bölgesi”dir. Yani Neolitiğin bir başka oluşum bölgesi.

Çatalhöyük’ün Anadolu’daki diğer çağdaşlarıyla (Güneydoğu ve Doğu Anadolu ve Orta Anadolu’dakilerle) benzerlikleri, farklılıkları neler? Mehmet Özdoğan Anadolu’da kazısı yürütülen Neolitik yerleşmeleri, Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu’nun güneyini kapsayan bölge ve İç Anadolu’da özellikle Niğde ve Konya’nın çevresini kapsayan bölge olarak ikiye ayırıyor. Sizin bu konudaki yorumlarınız nedir?

– Bu doğru, Neolitik Dönemde kültür bölgelerinden söz etmek mümkün. Ancak hiçbir kültür bölgesi tamamen özgün ya da izole bir karakter göstermiyor. Her bir bölge bazı teknolojik yenilikleri, örneğin obsidyen işleme teknolojisinde baskı tekniği, çanak çömlek yapımında taşçık içerikli kil kaynağı kullanma gibi ya da kimi kültürel öğeleri, örneğin ölü gömme gelenekleri ve boğa kültü gibi kimi sembolik öğeleri paylaşıp ortak olarak uygulayabiliyor. Ya da bazen iki görece yakın yerleşmenin bile, birbirlerinden bir hayli farklı teknolojik uygulamaları ve sembolik dünyaları olabildiğini görebiliyoruz.

Çatalhöyük’e 1400 yıl boyunca yerleşilmiş. Bunun ilk 400 yılı henüz neredeyse hiç bilinmiyor ve bu dönemi çevre ile karşılaştırmak zor. MÖ 7. binyılın ilk yarısında ise, yakın çevresinde çağdaşı yok. Bu süreçte en yakın olduğu batısındaki Beyşehir-Suğla bölgesi ve bu bölgedeki Süberde, Erbaba, Gökhöyük Bağları Höyük gibi yerleşmeler. Hem çanak çömlek hem de mimari, hem de taş aletler geleneği bakımından. Niğde-Aksaray bölgesinde de bu dönemde henüz çağdaş bir yerleşme kazılmadı. Çağdaşı bir yerleşme olmadığından değil. Örneğin büyük olasılıkla Tepecik-Çiftlik yerleşmesinin, Çatalhöyük’ün “klasik” dönemine denk gelen tabakaları var. Ancak henüz bunlar tam olarak yayımlanmadı. Ve diğer taraftan Niğde-Aksaray bölgesi Neolitiğin geç evrelerinde Çatalhöyük ve çevresinden hem daha farklı hem de daha renkli ve varsıl bir kültür bölgesi izlenimi veriyor. Hatta Tepecik-Çiftlik’in ve Köşkhöyük’ün, Geç Neolitik ve Kalkolitik çanak çömleklerine baktığımızda, adeta Çatalhöyük duvar resimlerindeki birçok unsur, konu ve sembolün çanak çömlek üzerine taşındığını görüyoruz. Özetle Çatalhöyük, Yakındoğu Neolitiği çekirdek bölgesinden, daha geç ve farklı özellikler gösteriyor. Ancak kendi bölgesinde ve çağdaşları arasında ise, Çanak Çömlekli Neolitiğin ilk yarısında yani MÖ 7. binyılın ilk yarısında Çatalhöyük’ü Beyşehir-Suğla ile yakın ayrı bir kültür bölgesi olarak niteleyebilir ve Niğde-Aksaray’ı ise soru işaretiyle tanımlayabiliriz. Yine 7. binyılın ikinci yarısında ise “klasik” Çatalhöyük’ün yapı değiştirdiği ve dönemin sonlarına doğru ise nüfusun çevredeki ve daha uzaklardaki başka yerleri iskân etmek üzere Çatalhöyük’ten ayrılarak dağılmaya başladıkları düşünülüyor. Yine bu dönem için, oldukça varsıl bir karakter gösteren Niğde-Aksaray kültür bölgesi ile Çatalhöyük ve yakın çevresini doğrudan karşılıklı olarak değerlendirmek mümkün olmuyor. Ancak belki de Çatalhöyük’ten ayrılan topluluklar söz konusu bölgeye de dağıldılar, atalarının sembolizm anlayışını bir şekilde başka bir bölgeye, döneme ve materyal üzerine taşıdılar. Sonuç olarak her iki bölgenin de Orta Anadolu Neolitik çekirdek bölgesinde yer aldıkları ve onun karakterini gösterdikleri söylenebilir.

– Yakın mesafelerde, henüz ortaya çıkarılmamış başka Neolitik yerleşmelerin olduğunu düşünüyor musunuz?

Douglas Baird ve ekibi tarafından yapılan yüzey araştırmalarına göre, Çatalhöyük’ün MÖ. 7. binyılın ilk yarısında yakın çevresinde çağdaşı yok. Birkaç yerleşmede MÖ 7. binyılın ilk çeyreğine tarihlenen Çatalhöyük’ün tipik çanak çömlek geleneğine benzeyen birkaç çanak çömlek ve taş alet ele geçmiş. Ancak yoğun malzeme veren bir yüzey bulgusu/ yerleşmesi ve/ya da söz konusu sürece tarihlenen bir kazı yeri yok. Ancak Çatalhöyük’ün Konya Ovası’ndaki uzak ve yakın çevresinde, Neolitiğin geç evrelerine ve ayrıca Kalkolitik ve Tunç Çağlara tarihlenen 400’ün üzerinde höyük tespit edilmiş. Zaten bu höyüklerden çoğunu Çatalhöyük’e yapacağınız bir yolculuk sırasında, kendi gözlerinizle görüp ayırt edebilirsiniz. Ancak çağdaşlık açısından yaptığımız bu karşılaştırma, kuşkusuz yeni araştırma ve kazılarla değişebilir.

Kuzey Koruganında kazılmış bir Çatalhöyük evine üstten bakış.

 

İki ayrı Çatalhöyük: Doğu ve Batı

– Çatalhöyük’te başka hangi kültür dönemleriyle karşılaşıyoruz? Kazılar hangi döneme yoğunlaşmış durumda?

Aslında ikisi de Çarşamba Çayı kıyısına kurulmuş, aralarında yaklaşık 500 m’lik mesafe olan iki Çatalhöyük var. Biri Neolitik Dönemde yükselmiş ve daha çok bilinen “Doğu Çatalhöyük”, diğeri ise Kalkolitik Dönem’de yerleşilmiş olan “Batı Çatalhöyük”. Ancak literatürde yalnızca Çatalhöyük olarak geçen Doğu Çatalhöyük’tür, yani Neolitik olanıdır. Kazılar da daha çok burada yoğunlaşmıştır.

– Çatalhöyük’ün bu  iki ayrı yerleşmesi arasında devamlılığı gösteren bulgular var mı; yoksa Kalkolitik Dönemde bambaşka insanlar tarafından Çatalhöyük’e yeniden yerleşildiğini mi düşünüyorsunuz?

Doğu Çatalhöyük yaklaşık MÖ 7400-6000 arasına, Batı Çatalhöyük ise yaklaşık MÖ 6000-5500 arasına tarihlendirilir. Son yıllarda artan kazı çalışmalarıyla birlikte, Neolitik Dönemden Kalkolitik Döneme geçiş ve aynı zamanda hangi karakteristik unsurların Kalkolitik Dönemi, özellikle de erken evresini, temsil ettiği oldukça tartışmalı konular haline gelmiştir. 1950’li yıllarda Erken Kalkolitik olarak tanımlanan yerleşme, tabaka ve malzeme topluluğunun, günümüzde Neolitiğin devamı ya da Neolitiğin son evreleri olarak tanımlanması öneriliyor. Hatta bölgeye ve yerleşmeye göre değişse de, Neolitiğin MÖ 5700/5500’lerde bittiği ve Kalkolitiğin ise yine bu tarihlerde başladığı fikri benimsenmeye başladı. Yine de klasik terminolojide, Kalkolitiğin başlangıcı olarak MÖ 6000’ler kabul görmeye devam ediyor. Biz de kazı ekibi olarak her ikisini de hem tartışıyor hem kullanmaya devam ediyoruz.

İki höyük arasındaki ilişki konusuna gelirsek, Ian Hodder, bu dosyada yer vereceğiniz makalesinde de belirttiği üzere, projede çalışan bazı bilim insanlarının bulgularına göre, Doğu Çatalhöyük’ün geç yerleşmelerinde, yani MÖ 7. binyılın sonlarında, bütün Orta Anadolu’yu ve hatta Yakındoğu’daki geniş bir bölgeyi etkileyen bir kuraklık dönemi olduğunu, Çarşamba Çayı’nın taşkınlarının sona erdiğini, çayın yatak değiştirdiğini ve bu nedenle Batı Çatalhöyük’te bir yerleşme başladığını söylüyor.

Doğu Çatalhöyük’te en geç tabakalar üzerinde çalışan Polonya ekip Başkanı Arek Marciniak, Doğu Çatalhöyük halkının ya da onun bir bölümü üzerinde yaşayan bir topluluğun, Batı Höyük’e taşınıp orada yaşamaya karar verdiğine ilişkin elimizde arkeolojik bir kanıt olmadığını belirtiyor. Arek açık bir biçimde, Batı Çatalhöyük’teki en erken tabakalar henüz kazılmadığı için, Doğu Çatalhöyük’ün sonu ile Batı Çatalhöyük’ün ilk yerleşmeleri arasında bir bağ kurmanın güç olduğunu düşünüyor. Doğu Çatalhöyük’ün ne zaman sona erdiğini kesin olarak biliyoruz (yak. MÖ 5950), ancak Batı Çatalhöyük’ün başlangıcı hâlâ belirsizdir. Arek, Doğu Çatalhöyük ile Batı Çatalhöyük halklarının iki farklı grup olduklarına inanıyor. Ancak her ikisi de açık bir biçimde Orta Anadolu geleneğine sahipler. Çünkü her iki höyüğün materyal kültürü arasında, özellikle çanak çömlek, mimari, figürin ve gömü gelenekleri bakımından önemli farklılıklar var.

Çatalhöyük
TP Kazı Alanında Temmuz
2012’de bulunan, ayı betimli küçük figür.

Ancak bu süreç, Batı Çatalhöyük’ün ana toprak üzerindeki en erken yerleşmesi hakkında daha fazla şey öğrendiğimiz zaman daha iyi tanımlanabilecektir. Bu sorunu aydınlatabilecek en önemli alanlar, Doğu Çatalhöyük’te kazılmış TP ve hâlâ kazılmakta olan TPC alanları, Batı Çatalhöyük’te ise 5 No’lu Açmada daha derine inen çalışmalar olacaktır. Batı Çatalhöyük’te 5 No’lu Açmada  kazı çalışmalarını yürüten Peter F. Biehl ise, Doğu Çatalhöyük’ün son tabakalarında Çarşamba Çayı’nın yer değiştirdiğini ve doğudan uzaklaştığını, bu yatağa yakın olmak için Çatalhöyük halkının Batı’ya taşındığını söylüyor (Biehl ile kişisel görüşme).

– Siz hangi teze yakınsınız?

Çanak çömlek üzerine çalışan bir bilim insanı olarak, Batı Çatalhöyük çanak çömleğinin, çevredeki yerel kil kaynaklarını ve Doğu’dan daha erken dönemlerden bilinen bazı arkaik formları kullanması gibi özellikleriyle, Doğu Çatalhöyük Neolitik geleneğinden tamamen kopuk olmadığını söyleyebilirim. Ayrıca Doğu Çatalhöyük’te duvarlar üzerinde gördüğümüz kimi desenlerin ve bazı seremonik figür ve sahnelerin, örneğin dans eden şişman kadın figürleri ve el izleri, Batı Çatalhöyük seramikleri üzerinde de yinelendiğini ve sahnelendiğini görüyoruz. Doğu Çatalhöyük’te hiç olmayan, kap altlıkları/ayakları (pot stand), Batı’da çok sayıda ve bezemeli olarak ele geçiyor. Batı Çatalhöyük seramikleri üzerine çalışan Ingmar Franz’a göre, Batı Çatalhöyük Kalkolitik duvarlarının içinde, Doğu Çatalhöyük’ün seramik parçaları bulundu. Yani Batı’nın duvarları doğudan getirilen toprakla, hammadde ile inşa edilmiş. Ancak tüm bunlardan yola çıkarak Batı’nın Doğu’dan gelenler tarafından kurulduğunu/kurulmadığını iddia etmek biraz zor görünüyor.

Bunlara ek olarak, biz Doğu Höyük’teki, en üst tabakaların kazıldığı TPC alanından gelen karışık malzeme içerisinde çok sayıda Kalkolitik malzeme de buluyoruz. Hatta büyük küp parçaları bile var. Belki de Doğu’nun herhangi bir bölümünde yerleşildi, ama biz bilmiyoruz ya da henüz mimari olarak saptamadık.

– Çatalhöyük sakinleri nereden gelmiş olabilir, Anadolu’nun bir başka yerleşmesinden mi?

Çatalhöyük’ün en erken tabakaları henüz çok iyi bilinmiyor. Özellikle de Çanak Çömleksiz Neolitik yani Akeramik yerleşme. Ancak Çanak Çömlekli Neolitiğin genel karakterine bakıldığında, Orta Anadolu geleneğinde olan insanlar tarafından kurulmuş olabileceği düşünülebilir. Ayrıca kendisinden yaklaşık binyıl kadar önce kurulan ve ikisi de Konya Ovası’nda yer alan Boncuklu ve Pınarbaşı yerleşmeleri Çatalhöyük’ün olası öncülleri olarak görülebilirler. Özellikle en erken yerleşmesi yak.MÖ 8500’e tarihlenen Boncuklu yerleşmesinde ev içi kullanımla ilgili elde edilen bazı veriler, Çatalhöyük’teki bazı uygulamaların öncülleri gibi görünüyor.

– Çatalhöyük’ün Neolitik Dönem için oldukça kalabalık bir nüfusa sahip olduğunu biliyoruz. 8000 kişinin bir arada yaşadığından söz ediliyor. Nüfus ve sosyoekonomik koşullara göre Çatalhöyük’e köy mü demeli, kent mi?

Çatalhöyük hem nüfus hem de ekonomik koşullara göre, ne bildiğimiz klasik kent tanımına uyuyor, ne de tipik küçük nüfuslu bir köy. Bazen kendine özgü çok büyük ve kalabalık bir köy (a very large village), bazen Neolitik bir kasaba “a Neolithic town” ya da bir Neolitik kent “a Neolithic city”. Türkçesi de bu yüzden değişebiliyor. Yerleşmenin büyüklüğü ve nüfusu ve büyük olasılıkla çevredeki halkları da bünyesinde barındırıyor olması, onun bir kent gibi algılanmasına, ancak diğer taraftan kendi kendine yeten ev temelli (house-based) bir ekonomiye sahip olması ve klasik bir kent tanımından farklı olarak herhangi bir merkezi ya da kamusal yapıya ve belirgin bir toplumsal hiyerarşiye sahip olmaması ise kent gibi algılanamamasına neden oluyor.

 

2006 kazı sezonunun ilk gömü bulgusu.
Kazı ekibinden Roddy, 56 No’lu Yapıda bulunan gömü çukurunda
deneysel arkeoloji çalışması yaparken görülüyor.

Evin sosyal yaşamın merkezinde olduğu eşitlikçi bir toplum

– Çatalhöyük yerleşmesinin, insanlık tarihi açısından hangi “ilk”leri barındırdığını söyleyebiliriz?

– Çatalhöyük, dönemi ve bölgesinde bir megaköy, metropol ya da Neolitik bir kent konumunda ve tek yerleşme. Etrafındaki göçebe, yarı-göçebe ve bünyesindeki yerleşik toplulukları içinde barındırıyor olmalı, çünkü özellikle “Klasik” Çatalhöyük dediğimiz MÖ 7. binyılın ilk yarısında ve özellikle ortasında Çatalhöyük’ün çevresinde onunla çağdaş başka bir yerleşme yok. Sanat ve sembolizm açısından çok önemli. Yakındoğu’da çağdaşları arasında en iyi korunmuş, en karmaşık duvar resimleri, kabartmalar ve heykellere sahip olanı.

Normal bir höyük boyutlarından bir hayli, belki altı-yedi kat daha büyük bir yerleşme. Yakındoğu’daki çağdaşları arasında onun kadar büyük yerleşmeler var. Ancak Çatalhöyük yapılan ölçümlere göre yak. 3000-8000 kişinin bir arada yaşadığı bir “kent”. Merkezi bir yapı yok, tapınak yok, bugüne kadar bulunamadı, ama bu kalabalık nüfus bir arada binyıldan fazla barışçıl bir biçimde yaşamış.

Herhangi bir belirgin ve ortak kullanılan kamusal yapı bugüne kadar bulunmadığı için, her evin kendi içinde domestik ve ritüelistik alanıyla kendi mikrokozmosunu yarattığı söylenebilir. Evler ve bu evlerde çıkan buluntular ve gömütler arasında da belirgin bir farklılık olmadığı için eşitlikçi bir yapıda olduğu önerilebilir. Çatalhöyük bugünkü kanıtlara göre, toplumsal farklılaşmanın belirgin olmadığı ya da Hodder’ın önerdiği “history houses” sistemi ile zayıf kanıtlarla belli belirsiz hissedildiği bir toplum yapısına sahip görünüyor.

Toplumsal yapı olarak, yukarıda açıklandığı gibi Güneydoğu Anadolu’da kendisinden çok daha eski yerleşmelerde bile sınıflı, hiyerarşik bir toplum yapısının olduğunu görüyoruz. Bu durumda Çatalhöyük söz konusu arkaik sosyal tablodan bir hayli uzak ve daha muammalarla dolu bir yapı göstermekte, daha doğrusu yerleşmeden elde edilen kanıtların ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesine rağmen kendisini hâlâ iyi gizlemektedir.

– Ian Hodder’in pek çok yerde ve dosyamızdaki makalesinde de savladığı gibi, Çatalhöyük’te eşit ve lidersiz bir toplum söz konusu. Arkeolojik yerleşmelerde bulunan, sosyal farklılaşmanın kanıtı sayılan nesnelerden biri de ölü hediyeleridir. Ölü hediyeleri açısından Çatalhöyük’te durum nedir? Farklı bireyler arasında ya da farklı cinsiyetler arasında farklılaşmayı anlayabileceğimiz hediyeler yok mu?

– Genellikle derin bir farklılık görülmüyor. Yani Çatalhöyük’ün sosyal yapısını ölü hediyelerinden anlamak da çok mümkün olmuyor. Ancak bazı farklılıklar ortaya çıkarıldı. Bazı mezarlarda bulunan obsidyen ayna, ahşap kap ya da kumaş parçası ile gömülmüş bazı insanlar, diğerlerine göre farklı bir statüye mi sahiptiler sorusunu akla getiriyor. Ayrıca ölü gömme biçimleri de, yani Hodder’ın yazısında belirttiği gibi bazı insanların başsız gömülmeleri ve/ya da kafataslarının taşınması da topluluk içindeki bir farklılaşmayı gösterebilir mi? Örneğin alt katlardan taşınmış ve üzeri kille kaplanıp, yüzü kırmızı aşı boyası ile birkaç defa boyanmış bir kafatası ile gömülmüş bir kadın iskeleti ünik bir buluntu. Ölü gömme biçimi ve hediyelerinde kadın ve erkek ayrımı gibi bir olgu gözlenmedi.

– Çatalhöyük kazıları bol miktarda Çatalhöyüklü iskeletini de gün yüzüne çıkarıyor. İskeletler bize Çatalhöyüklüler hakkında neler söylüyor? Cinsiyet dağılımı, yaşlı-genç-çocuk oranları, ölüm yaşının ne olduğu, ölüm nedenlerinin neler olabileceği? Ölümle ilintili inançlar?

– Çatalhöyük’te evlerin çoğunun tabanlarının altında gömütler yer alır. Bazıları yalnızca tek bir gömüte sahipken, çoğunda birkaç taneye rastlanır ve nadiren de olsa bir ev içinde 60 küsur iskeletin ortaya çıkarıldığı olmuştur. İskeletler, genellikle tipik olarak bezemelerin ve süslemelerin yoğunlaştığı evlerin kuzey bölümlerinde, zeminden biraz yüksek yapılmış sekilerin altına yerleştirilmiştir. Bazı insanların gömülmeden önce bağlandığı veya hasıra sarıldığı anlaşılmıştır. İkincil gömülerin olduğunu da, yani bazı kişilerin zaman içinde kendi mezarlarından çıkarılıp başka yerlere gömüldüklerini biliyoruz. Bazen sadece kafatası, kimi zamansa kol ve bacakların uzun kemikleri yerinden çıkarılıp tekrar gömülmüştür. Neden bu türde bir ev içine gömü geleneği olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Ancak ölen aile bireylerine, atalarına yakın olma, onlarla iletişime geçme ve kuşaklar arasında bağlantı kurma isteği bunda etkili olmuş olabilir. Çatalhöyük’te ölüme ve ölülere karşı gösterilen tutum, bizim bugünkü bakışımızdan çok farklı görünüyor. Ancak anne karnındaki gibi (cenin / hoker pozisyonu) ve hediyeleriyle birlikte gömülen insanlar, eğer ölünün bir başka boyutta tekrar canlanıp yaşayacağı düşüncesiyle ev içlerine, yatıp uyudukları sekilerin altlarına gömüldülerse, Çatalhöyük’lülerin dünyası ile bugünkü yaygın bakış açısı bir yerde yakınlaşıyor gibi görünmektedir.

İskeletlere ait kemikler, Çatalhöyük’te yaşayanların beslenmeleri ve hayat tarzlarıyla ilgili çok şey anlatır. Örneğin kemik enfeksiyonları düşük bir oranda saptanmıştır, bundan da fiziksel olarak güç gerektiren işlerde çalıştıkları sonucu çıkarılmıştır. Dişlerinde buğday tüketiminden dolayı yüksek oranda çürük gözlenir. Sivrisineklerin neden olduğu sıtma ve ocak ve fırından çıkan dumanları uzun sure solumak zorunda kaldıkları için bazı akciğer hastalıkları da saptanmıştır. Ancak dönemlerindeki çağdaşlarıyla kıyaslandıklarında Çatalhöyük insanlarının daha sağlıklı olduğu söylenebilir.

 

Çatalhöyük’te günlük yaşam

– Çatalhöyük’ün yerleşildiği dönemdeki coğrafi özellikleri bugünden farklı olmalı. O dönemdeki Çatalhöyük nasıl bir coğrafi ortamda bulunuyordu?

– Çatalhöyük, kaynağını batısındaki Beyşehir-Suğla havzasından alan Çarşamba Çayı kenarındaki doğal bir yükselti/seki üzerine kurulmuş. Etrafı yılın büyük bir bölümünde bataklık bir alan. Sık ormanlıklar yok. Suyu seven zayıf ağaçlar ve su bitkileri var. Çarşamba Çayı kıyısındaki yoğun sazlık alanlar, binaların yapımında ve hasır üretiminde kullanılmış olmalı. Çevrede su kuşlarının ve kuş yumurtalarının, yabani sığır, domuz ve geyik gibi hayvanların bolca bulunduğu tahmin edilmektedir. Çatalhöyük halkı arkeolojik kanıtlara göre, bunların hepsinden yoğun bir şekilde faydalanmış. Eski bitki kalıntılarını inceleyen uzmanlarca (arkeobotanikçiler), tarımın Çatalhöyük’ün bataklık olan yakın çevresinde değil de, 10-15 km uzaklıktaki tarıma daha uygun arazilerde yapıldığı ve ürünün orada hasat edilip getirildiği öngörülüyor. Ağır yüklerin taşındığını, insanların sırtlarındaki kemik yapılarının bozukluğundan anlıyoruz. Etraftaki Karadağ ya da Karacadağ gibi dağlık alanlarda sık ormanlık alanlar var ve ahşabın çoğu, özellikle evlerde taşıyıcı direkler olarak kullanılan dayanıklı ağaçlar buralardan getiriliyor.

Konya Ovası eski bir plüvyal göl tabanı olduğu için, çoğu yerde “marl” adı verilen kireç çökelti kaynaklarına sahip. Çatalhöyük halkı da yakın çevresindeki bu hammadde kaynağını bir madenci gibi kullanmış ve mimaride evlerinin ana sıva malzemelerinden biri olarak değerlendirmiş.

 

– Çatalhöyük’te tarım yapmaya geçiş sürecini görüyor muyuz?

– Tarım baştan beri biliniyor.

– Hayvancılık ne zaman başlıyor? Tarımla birlikte mi, önce mi, sonra mı?

– Çatalhöyük’te yerleşmenin başından beri koyun ve keçi evcil. Ancak sığır yerleşmenin yani Neolitiğin sonlarına doğru 6300/200’lerde evcilleştiriliyor. Yani bu konunun tarımla bir bağlantısı yok. Batı Çatalhöyük’te ise tümüyle evcil sığır tüketimiyle karşılaşıyoruz.

– Hangi bitkileri üretmişler?

Buğday, arpa, mercimek, nohut yetiştirmişler ve bazı köklü, yumrulu ve taneli bitkileri ve meyveleri toplayarak tüketmişler.

– Karma bir besin örüntüsü mü var: Avcı-toplayıcılık ve tarım, hatta hayvancılık iç içe mi?

– Tarımcı bir topluluk, koyun ve keçiyi evcil olarak tüketiyor yani besliyor, ancak Neolitiğin nerdeyse sonlarına kadar yabani sığır ve diğer bazı hayvanları avlıyor ve tüketiyor. Karma bir ekonomileri olduğunu söyleyebiliriz. Çanak çömlek içindeki lipid kalıntılarından sütün MÖ 6500/400’lerden itibaren kullanıldığı anlaşıldı. Ayrıca çanak çömlek kalıntıları içinde hayvansal yağ izlerine rastlandı.

Çatalhöyüklülerin kullandıkları aletler neler? Günlük yaşamda kullandıkları aletleri nelerden ve nasıl üretiyorlar?

Çeşitli taş ve kayaç türlerinden, obsidyen ve çakmaktaşından, ahşap ve deriden, kilden, kemikten, kamıştan, kabak gibi çeşitli bitkilerden ezici, kesici, delici, parlatıcı, dövücü, taşıyıcı, sıyırıcı aletlerin tümünü yapabiliyorlardı. Mızrak, ok ucu, yay gibi av aletleri, balıkçılık aletleri, kolye, bilezik, halhal gibi boncuklardan yapılma süs eşyaları, pandantifler, pişmiş toprak kap kacak, kemer tokası, obsidyen ayna, hasır, damga mühürler, iğne, biz, çatal, kaşık, spatula, sepet, havan, havan eli, öğütme taşları, ezgi taşları vb. Çatalhöyük halkının günlük kullandığı eşyalardır. Taş ve ağaç türlerinin hemen tümünü yerleşme dışından, örnekse çevredeki Karadağ, Karacadağ gibi dağlardan, obsidyenin Kapadokya Bölgesi’nden, Aksaray civarından, çakmaktaşının yine uzak ve yakın çevresindeki birçok merkezden, dokuma kumaşlarının Suriye’den, bazı deniz kabuklarının Kızıldeniz’den, bazı çakmaktaşlarının yine Kuzey Suriye’den getirildiğini analizler sonucunda biliyoruz. Diğer malzemeler, örnekse kil, kemik, kamış yakın çevresinden zaten sağlanabiliyor.

– Obsidyenin Kapadokya bölgesindeki tam kaynağı ne? Obsidyenden neler yapıyorlar?

– Çatalhöyük’ün obsidyen kaynağı Orta Anadolu’daki Hasan Dağı çevresindeki Göllüdağ, Nenezi gibi obsidyen yatakları. Obsidyen, ayna gibi prestij eşyalarından, mızrak ve ok uçlarına kadar her türlü av ve günlük işlerde kullanılan aletin yapımına kadar yoğun bir miktarda kullanılmıştır.

– Suriye gibi, Kızıldeniz gibi uzak mesafelerden nasıl malzeme getirmiş olabilirler, yolculuklarını nasıl yaptılar, yürüyerek mi? Binek hayvanı kullanımı başlamış durumda mı? Ya da sal vs. yapımı? İşi ticaret yapmak olan bir grup insanı düşündürür mü uzak mesafeler arası ticaretin varlığı?

– İnsanoğlu, MÖ 4. binyılın sonlarında önce eşek sonra atı evcilleştirip binek hayvanı olarak kullanıncaya kadar bütün seyahatlerini yaya olarak ya da salla su yollarını kullanarak yapmıştır. Ancak Neolitik Dönemde örgütlü bir ticaretten çok değiştokuş, yani takas sistemini düşünmek lazım. Yani bir malın çıktığı yerden ulaştığı yere kadar aynı kişi ya da kişilerce götürülmesinden çok, malın elden ele aktarılmasını düşünmek lazım.

 

Çatalhöyüklülerin sembol dünyasında neler var?

– Çatalhöyük’te duvarlarda rastlanan akbabalarla birlikte betimlenmiş başsız insanların neyi simgelediğini düşünüyorsunuz? Genel olarak Çatalhöyüklülerin sembolik dünyalarında neler var?

– Bu sorunun yanıtı için Ian’ın makalesine bakmalısınız. Ancak ben de şunları söyleyebilirim: Akbaba ile başsız insanlar ve dolayısıyla ölüm arasında bir ilişki kurulmuş olduğu anlaşılıyor. Sembol dünyalarında, başta boğa olmak üzere, leopar, ayı, akbaba gibi hayvanlar bol miktarda yer alıyor. Tabii hayvanların dışında insan başının sembolik bir unsur olduğu anlaşılıyor. Damga mühürler üzerindeki, el ve göbek gibi figürler ya da soyut figürler de sembol dünyalarında yer alıyor. Aslında şişman kadın figürleri de semboller dünyaları içinde yer alıyor. Bilhassa da leopar ile birlikte tasvir edilen.

Kuzey Koruganını gezen ziyaretçiler.

– Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen önemli bir Çatalhöyük buluntusu, Çatalhöyük yerleşme planını gösteren bir harita. Arkada lav püsküren Hasandağı, önde evler görülüyor. Kazıların ortaya çıkardığı yapılar, bu planla örtüşüyor mu? Bu duvar resmini neden yapmış olabilirler?

– Bu soruyu aslında Ian’ın yanıtlaması gerekir. Ancak genel olarak bunun Çatalhöyük’ün birbirine bitişik evlerinin bir kuşbakışı planı olduğu ve arkasındaki temanın da, lav püskürten Hasandağı olduğu söylenir. Hatta dünyadaki ilk manzara resmi ya da harita olduğunu söyleyenler de vardır. Çatalhöyük’teki en spekülatif buluntulardan biridir. Hasandağı’nın Çatalhöyük’ten görünemeyeceğini öne sürerek, arkadaki dağın Çatalhöyük’ün yakın çevresindeki Karadağ ya da Takkeli Dağ gibi başka bir volkanik dağ olduğunu ve hatta o dönemde aktif bir volkan olmadığını belirterek bunun geçmişten gelen mitsel bir resim olduğunu öne sürenler de vardır. Ian ise arkadaki püsküren dağ olarak görülen bezemenin Çatalhöyük kentini koruyan bir leopar postu olduğunu öne sürmektedir.

– Çatalhöyük’ün ilk kazıcısı olan James Mellaart’ın düşündüğü gibi, bugün de yaşayan kimi kilim motiflerinin kaynağında Çatalhöyük mü var?

Konya’da bugün bile, Ladik, Karapınar vb. birçok ayrı yörede kilim ve halıcılık meşhurdur ve hâlâ yaşamaktadır. Bu kilim ve halılar üzerinde gördüğümüz kimi soyut motiflerle, el motifleri ve şişman kadın figürinleri gibi Çatalhöyük duvar resimleri ve hatta kil basma kalıpları üzerinde gördüklerimiz arasında bir bağ olduğunu söyleyebiliriz.

 

İki ayrı kazı: Mellaart ve Hodder kazıları

– Çatalhöyük arkeolojik alanının bulunuşundan ve kazı tarihçesinden kısaca söz eder misiniz?

Yerel halk Çatalhöyük’ü uzun zamandır biliyor olsa da, arkeoloji dünyası yerleşmeden James Mellaart ve arkadaşlarının 1950’li yıllardaki yüzey araştırmalarıyla haberdar olmuştur. Mellaart yerleşmeyi 1961-65 arasında kazdı ve 160 yapı ortaya çıkardı. Yıllar sonra, 1993’de öğrencisi Ian Hodder yerleşmeyi 25 yıllık bir kazı için kazmaya başladı.

– Çatalhöyük’te uygulanan kazı yöntemini ve ilk dönem kazıları ile yeni dönem kazı teknikleri ve bulguları arasındaki farklılıkları anlatabilir misiniz? Çatalhöyük kazılarıyla hâlâ yanıtı aranan önemli sorular neler?

Ian Hodder döneminde, Mellaart’ın bulguları büyük oranda teyit edilmiştir. Yeni dönem kazılarının eskisinden en büyük farkı ve kayda ve övgüye değer yanı, gelişmiş kazı teknikleri ve büyük bir veri arşividir. Kazılan topraklar kuru ve ıslak elekten geçiriliyor ve bu şekilde özellikle ıslak eleme metoduyla (flotation) en küçük boyutlu boncuklardan, balık kılçıkları, yumurta kabukları ve taş alet kıymıklarına kadar her tür artık ve alet işleme kalıntısı ve üretim faaliyeti saptanmış, veri kaybı önlenmiş ve en iyi biçimde kaydedilmiş oluyor. Böylece bir Çatalhöyüklü için çok şey, belki de her şey olan “ev” ve ev içindeki yaşam çok iyi anlaşılmış oldu. Bu veriler bugün kazıda çalışan uzmanlar tarafından ayrıntılı bir biçimde değerlendirilip yorumlansa da, söz konusu birikim gelecek kuşakların da yeni yöntem ve tekniklerine ve değerlendirmelerine açık bırakılmış oluyor. Çatalhöyük’ün web sayfasında o sene çıkan tüm bulgulara ulaşabilir, hatta kazıcıların günlüklerini bile okuyabilirsiniz.

Hodder’ın makalesinde ifade ettiği gibi, Çatalhöyük’teki özellikle en erken ve orta tabakalardaki toplumsal yapı hâlâ büyük oranda soru işaretleri içeriyor. Gene makalede ifade edildiği gibi, son dönem kazı bulgularına göre zayıf kanıtlarla da olsa mekânsal ve sosyal bir farklılaşmadan söz edilebiliyor. Mellaart’ın “kutsal alan/tapınak” (shrine) ve domestik ev ayrımı bu yeni dönem kazılarında kullanılmadı. Onun yerine Hodder, yine aşağı yukarı benzer nitelikli, yani diğer evlerden daha karmaşık ve ayrıntılı bezenmiş, daha fazla sayıda gömüt içeren ve üst üste 4-5 kez inşa edilmiş bazı özellikli evler için “history houses” terimini kullandı. Söz konusu makale de büyük oranda bu terminolojinin neden ortaya atıldığı üzerinedir.

Kazı ekibinden Duygu, bir Çatalhöyük evinde bulunan boynuzlu sığır
kafalarının konservasyonunu yapıyor.

Son dönem kazılarının yenilikleri arasında, sütün kullanımının yerleşmenin ortalarına gelen bir dönemde başladığının (MÖ 7. binyılın ortaları) ve ayrıca sığırın yerleşmedeki geç bir dönemde evcilleştirildiğinin (MÖ yak. 6300/200’ler) ispatlanması da yer alır. Ancak örneğin sığır evcilleştirmesinin neden bu kadar geç kaldığı hâlâ bilinemiyor. Çünkü daha önce söylediğimiz gibi, koyun ve keçi burada baştan beri evcil. Ayrıca Yakındoğu’daki birçok yerleşmede çok erken tarihlerden beri sığır evcil. Çatalhöyük’te bu kadar geç olmasının nedeni ne olabilir?

Tabii ki Çatalhöyük’te en büyük merak konularından birisi, yerleşmedeki en erken tabakaların varlığı ve niteliğidir. Bu amaca yönelik olarak 2013 yılı kazılarında Mellaart döneminde kazılmış bir en erken, yani XII. Tabaka evinin yeniden ortaya çıkarılıp temizlenmesi ve tabanda daha derine inilmesi çalışmalarına başlanmıştır.

Ayrıca yerleşmenin ortasında yani VI-IV Tabakaları arasında, Mellaart’ın ortaya koyduğundan daha fazla evre ayrımı ve daha karmaşık bir yapılaşma var gibi görünüyor. Bu anlamda tabakalanma sorunu var. Bu konuda yeni dönem kazılarında aydınlatılan çok şey var, ancak hâlâ soru işaretleri büyük. Aynı zamanda Çatalhöyük’ün sonu da büyük soru işaretleriyle doludur. Neden evlerle örülü sistem (tarih evleri sistemi) çöktü, neden Çatalhöyük bu kadar zirvede ve kalabalık bir metropol niteliğinde bir kentken zayıfladı ve dağıldı? Halkı nereye/hangi bölge ve yerleşmelere dağıldı ya da yeni yerler kurdu? Başka halklar üzerinde etkili oldular mı? Batı Çatalhöyük neden ve kimler tarafından yükseltildi? Bunların hepsi bugünkü araştırmalarımızı yönlendiren ve ekibi heyecanlandıran soru ve sorunlardır.

– Jeofizik taramalar, yerleşmelerin tam sınırlarını ortaya çıkardı mı? Saptanan alanın ne kadarı kazılmış durumda?

Tabii ki bu tür çalışmaların hepsi yapıldı ve yerleşmenin sınırları saptandı. Ancak bugüne kadar yalnızca yaklaşık yüzde 5’lik bir alan kazılabildi.

 

Çatalhöyük Dünya Kültür Mirası’nda

– Çatalhöyük Temmuz 2012’de UNESCO Dünya Kültür Mirası’na girdi. Dünya Kültür Mirası olması, Çatalhöyük açısından neleri etkileyecek, neleri değiştirecek? Kazılarda bu durumdan etkilenecek mi?

UNESCO kültür mirası listesine girdiği günden başlayarak ziyaretçi sayısında belirgin bir artış gözlenmeye başlandı. 2013 istatistiklerine göre, 2012’den sonra yerli ve yabancı turist sayısında nerdeyse yüzde ellilik bir artış var. Oranın daha da artması hem bekleniyor hem de hedefleniyor. Çatalhöyük Türkiye’de Kültür Mirası Listesine giren 11. yerleşme. Neolitik merkez olarak da tek. Dünyada yalnızca UNESCO Listesindeki yerleri gezen, uzmanlaşmış turist grupları var. Bunların da potansiyel ziyaretçiler olduğu söylenebilir. Ayrıca Çatalhöyük’ün UNESCO Listesine girmesi yerel halk ve yöneticiler arasında da ilgi ve heyecan uyandırdı. Çok sayıda yerel ziyaretçi ağırlamaya başladık. Her kesim Çatalhöyük’e bir şekilde daha fazla sahip çıkmaya ve benimsemeye başladı. Konya Arkeoloji Müzesi, Konya içinde büyük bir alanda yeniden inşa edilecek ve bu müzede oldukça büyük ve kapsamlı bir Çatalhöyük seksiyonuna yer verilecek. Müze Müdürü Yusuf Benli, aynı zamanda Çatalhöyük Alan Yönetimi Başkanı (Site Management Plan).

Tabii Çatalhöyük’ün ziyaretçi kapasitesi bakımından bu artışa hazır hale getirilmesi ve kaldırabilmesi için bazı önlemler alınması gerekiyor. Çatalhöyük’ün tanıtılması kadar, hatta daha da fazla, korunması ve bu ziyaretçi yoğunluğundan olumsuz olarak etkilenmemesi daha önemli.

– Kazıların aldığı ziyaretçilerin artması durumu için hazırlıklar neler? Çatalhöyük ziyaretçileri kazı alanında neleri görebilecekler? 9000 yıl öncesinin Çatalhöyük yaşantısını ve kazılarını nasıl deneyimleyecekler?

– Kerpiç bir deneysel Çatalhöyük evi ve taklit eserlerin ve bazı bilgi verici resim ve yazıların yer aldığı bir ziyaretçi merkezi zaten var. Bunlara ek olarak, yine Çatalhöyük’ün yakın çevresine bir Çatalhöyük mahallesinin ufak bir kesiti gibi dört tane kerpiçten deneysel Çatalhöyük evi yapılacak. Ayrıca ziyaretçi ve araştırmacıların yürüdüğü yollar ve bilgi levhaları yenilenecek. Geç tabakaların kazıldığı ve kazılmış alanları arkeolojik olarak birbirine bağlayacak olan yeni kazı alanı TPC’nin üzeri kapatılacak ve yine gezilmeye uygun hale getirilecek. Arazideki tanıtım levhaları zaten her sene kazılan bulgulara göre yenileniyor.

Çatalhöyük’te yapılan ve daha da sistemli bir şekilde yapılması planlanan önemli bir iş daha var. Ziyaretçilerin yerleşme teşhiri ve anlatımında beğendikleri ve eleştirdikleri yönlerle ilgili görüşleri alınıyor ve buna göre yenilikler düzenleniyor. Yerleşmede yapılacak dört deneysel evin içinde, bir Çatalhöyük evinin ve tabakalarının arasında sanal bir ortamda dolaşmalarına imkân verecek 3d çalışmaları yürütülüyor.

Ayrıca Ege Üniversitesi’nde, benim de görev yaptığım Çeşme Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu, Turizm Rehberliği öğrencileri ile birlikte, 2013’de gönüllü Çatalhöyük Rehberliği Projesini başlattık. Hem yabancı hem de yerli turistlere ayrıntılı bir yerleşme turu yaptıran öğrencilerimiz, Kazı Başkanı, ekibi, bekçilerimiz ve konuklarımızdan çok iyi tepkiler aldılar. 2014’de öğrencilerimiz çok daha kalabalık bir ekiple ve daha üzerine düşünülmüş bir çalışma sistemi ile, bütün bir kazı sezonu bu işi üstlenecekler.

Bu şekilde gerek yerel halkın benimsemesi ve katkıları, gerekse hem Türkiye’den hem de dünyanın birçok yerinden gelerek Çatalhöyük’ün sırlarını anlamaya çalışan biliminsanlarının, ziyaretçilerin, gönüllülerin, Çatalhöyük’ü seven ve hatta burayı bir kutsal haç merkezi gibi gören bazı grupların ortak çabaları ve ilgileriyle, Çatalhöyük hem UNESCO’dan sonraki sürece, hem de Ian Hodder başkanlığındaki 25 yıllık kazı projesinin son etabına (2017 yılında kazı çalışmaları sona eriyor) hazırlanmaya çalışıyor. Alan Yönetimi Başkanı Yusuf Benli’ye göre, burası söz konusu tarihten sonra bir açık hava müzesi haline dönüştürülecek. Ian Hodder ise kendisine sorulan “Çatalhöyük kazısından sonra ne yapacaksınız?” sorusunu “Emekli olup çocuklara piyano çalmayı öğreteceğim” diye yanıtlıyor. Bütün bunlar şimdilik birer plan olarak görülse de, kesin olan bir şey var ki, Çatalhöyük için çalışan herkes buradan fiziksel olarak ayrılsa bile hiçbir zaman zihinsel ve ruhsal olarak burayla bağını koparamayacak. Çatalhöyük ihtişamı ve sırlarıyla insanlığı etkilemeye ve kendisine çağırmaya devam edecek.

–  Çatalhöyük’ün çağrısı bende karşılığını buluyor, umarım okurlarımız için de öyle olur, teşekkürler Sayın Özdöl.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz