Ana Sayfa Dergi Sayıları 126. Sayı Avrupa Birliği ve “evdeki cihatçılar”

Avrupa Birliği ve “evdeki cihatçılar”

501
0

IŞİD’in vaat ettiği sonsuz radikallik sadece Ortadoğu halklarının değil Avrupa ülkelerinin de sorunu olacak. Ilımlı İslam projesi de İhvan’la birlikte tarihe gömüldüğüne göre cumhuriyet, laiklik, hukuk devleti kavramları siyasete daha güçlü bir şekilde dönebilir. Öte yandan diğer senaryo mezhep odaklı savaşların gittikçe radikalleşeceği, üstelik Avrupa’da da muhalefetin dümdüz edileceği üzerine kurulu. 

Henüz Türkiye kamuoyunda fazlaca ele alınmasa da, yabancı basının ve Avrupa Birliği ülkelerinin gündemini “homegrown jihadists” olarak tabir edilen Türkçeye “yerli cihatçılar” şeklinde çevirebileceğimiz gruplar meşgul ediyor. Yaklaşık 3 bin kişinin Avrupa’dan Suriye’ye cihada gittiği dillendirilirken, bu insanların cihada yaptıkları sayısal katkıdan ziyade IŞİD’in propaganda gücünü arttırdıkları belirtiliyor. Öte yandan terör eylemlerini Batı’ya taşıyacakları endişesiyle önlemler alınması gündemde.

Avrupa ve ABD’de yaşayan Müslümanlar uzun yıllardır birçok tartışmanın merkezinde oldular. Bu tartışmalar, genellikle entegrasyon, vatandaşlık ve göçmen hakları, ibadet yerleri, dinî kıyafet serbestisi ve yaşam tarzı ekseninde hâlâ devam ediyor. Kimi din temelli örgütlenmeler de literatüre İslamofobi terimini kazandırarak, İslam eleştirisini bir şekilde kriminalize etmeye varan yayınlar yapıp, toplantılar düzenlediler. Elbette 11 Eylül sonrası Batı’da İslam algısı kusursuz bir hoşgörüye dayanmıyor. Meseleyi vatandaşlık bağlamından din temelli bir zemine taşımanın günahı da tek bir aktöre mal edilmemeli.

Fransa: pilot bölge

9 Temmuz 2014 tarihinde Avrupa kamuoyunun gündemine Fransa İçişleri Bakanlığı’nın öngördüğü “Anti-cihat Yasası” damga vurdu. (1) Şimdilik 18 maddeden oluşan ve gerektiğinde genişletilmesi planlanan bu yasaya göre şüpheli şahıslara 6 ay seyahat yasağı, pasaportlarına el konulması ya da pasaportların tamamen geçersiz ilan edilmesi, havayolu şirketlerinin bu şüpheli şahıslar rezervasyon yapar yapmaz yetkililere ihbar etmeleri ve havayolu şirketlerine bu şahısların uçağa alınmaması için yaptırımlar getirilmesi, bütün engellemelere rağmen ülkeyi terk etmeyi başaranlara da uluslararası yakalama emri çıkarılması şeklinde özellikle seyahat serbestliğini kısıtlayıcı önlemler getiriliyor. Bu kısıtlamaların sadece yetişkinlere değil gençlere de uygulanması öngörülüyor, zira genç Fransız Müslümanlarının radikalleşmesi engellenmeye çalışılıyor.

Karnelerini aldıktan sonra tatilde IŞİD’e katıldılar!

Cihatçıların internet üzerinden yaptıkları kampanyaları engellemek amacıyla bu internet sayfalarının mahkeme kararı olmaksızın erişime kapatılması da söz konusu. “Yalnız kurtlar” şeklinde anılan bireysel terör eylemleri plancılarına da yeni yaptırımlar geliyor. Asılsız iddialar dahi olsa bireylerin sorgulanması da yasa tasarısının içeriğinde. Her ne kadar Fransa tek başına gibi görünse de aslında bu yasa tasarısının AB İçişleri Bakanları ortak toplantısının bir ürünü olduğunu ve Fransa’nın bu kararları uygulamada adeta bir pilot bölge işlevi göreceğini iddia edebiliriz.

Fransa’nın diğer AB ülkelerinden farkı ve ilk adımı atmaktaki hevesi kısmen Mayıs ayında açıklanan EUROPOL verileriyle açıklanabilir. Bu verilere göre Avrupa’nın terör “başkenti” Fransa. (2) Fransa İçişleri Bakanı Cazeneuve, 800 insanın Fransa’dan Suriye’ye cihada gittiğini bunlardan en az 600’ünün halihazırda Ortadoğu’da olduğu ya da gitmeyi planladığını ve 100 kişinin Suriye’den Fransa’ya giriş yaptığını belirtiyor. Üstelik daha geçtiğimiz Haziran ayında Fransız vatandaşı Mehdi Nemmouche, Brüksel’deki Musevi Müzesi saldırısında tutuklanmıştı. İddialara göre Nemmouche Suriyeli cihatçılarla bağlantılıydı. Mart 2012’de ise yine Fransız vatandaşı olan ve Afganistan’da El Kaide tarafından eğitilen Mohammed Merah 7 kişiyi öldürmüş, ardından polis tarafından açılan ateşle öldürülmüştü.

 

Denis Cuspert -popüler adıyla Deso Dogg- Berlin’de hip-hop müzik yapıyordu. Şimdi Abu Talha al-Almani adıyla IŞİD için savaşan Alman Milis Birliği’nin başındaki bir cihatçı.

Alman cihatçılar

 

AB İçişleri Bakanları ortak toplantısı 7 Temmuz 2014 İtalya’nın Milano kentinde yapıldı. Toplantının bütün detayları kamuoyuyla paylaşılmasa da bakanların açıklamaları gündemin “turist-terörist” denilen AB ülkelerinden IŞİD’e katılmaya gidenler olduğu anlaşılıyor. Toplantı sonrası demeç veren AB anti-terörizm koordinatörü Gilles de Kerchove, Avrupa ülkelerinden cihada gidenlerin çoğunluğunun henüz okulu yeni bitirmiş ya da daha genç yaşta olduklarını ve IŞİD’in hilafet çağrısında bulunmasının Avrupa’dan cihada gidecek daha fazla insan toplamasına yol açacağını eklemiş. (3) Bu toplantıdan sızan bilgilere göre gümrüklerde şimdiye kadar sadece pasaport geçerlilik süresi ve kimlik kartları inceleniyorken bundan sonra daha önce yapılmış giriş çıkışlar ve seyahat tarihleri de incelenecek. Kerchove aynı zamanda AB üyesi olmayan ülkelerle de sıkı bir işbirliğine ihtiyaç olduğunu belirtmiş. Tahmin etmek zor değil, bu ülkelerin arasında Türkiye de var.

İnternet güvenliği de bu toplantının başlıca gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Kerchove İngiltere’nin daha şimdiden 35.000 internet sitesine erişimi yasakladığını belirtip benzer yasakların AB ülkelerinde de uygulanabileceğinin sinyallerini verdi.  Toplantıdan sonra konuşan İtalyan İçişleri Bakanı ise önümüzdeki Ekim ayından itibaren radikal hareketlere karşı daha somut önerilerin beklendiğini belirtti.

Almanya muhafazakarları ise yerli cihatçıları durdurmak için benzer öneriler getiriyor. Alman İstihbarat Servisi verilerine göre 320 Alman vatandaşı Suriye’ye giderek cihada katıldı. Yine gizli servise göre Almanya’da yaşayan 43 bin İslamcı cihadı savunuyor. (4) Alman otoritelerinin korkusu ise tıpkı Mehdi Nemmouche gibi cihatçıların Suriye’den Almanya’ya dönüp terörü ülkeye taşımaları.

Alman basınında bu cihatçıların kişisel hikayelerine ve Almanya’daki hayatlarına da sıklıkla yer veriliyor. (5) Bu hikayelerden en çok bilinenleri ise Philip B. ve Denis Cuspert’in cihada katılmadan önce Almanya’daki hayatları. Philip B. Alman vatandaşı bir Müslüman. Almanya’da pizza servisi yaparak geçimini sağlarken artık Abu Osama adıyla Suriye’de savaşan Alman pasaportlu bir cihatçı. Denis Cuspert ise -popüler adıyla Deso Dogg- Berlin’de hip-hop müzik yapıyordu. Şimdi Abu Talha al-Almani adıyla IŞİD için savaşan Alman Milis Birliği’nin başındaki bir cihatçı.

Yeni bir demokrasi ve hukuk tartışması

Almanya’da cihat karşıtı yasayı savunan Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) sözcüsü Thomas Strobl, cihatçı Alman vatandaşlarının vatandaşlığının düşürülmesinin de gündeme geleceğini söylüyor. Öte yandan yeni “Terör Kampı Yasası” adıyla gündeme gelen öneri adeta bir demokrasi tartışması başlattı. Alman Yeşiller Partisi sözcüsü Irene Mihalic Hıristiyan Demokrat Birliği’nin bu önerisini popülist olarak nitelendiriyor. Mihalic’e göre 2009’daki onay alan Terör Kampı Yasası oldukça yeterli. (6)

 

Alman vatandaşı Eric Breininger (solda), Avrupalı cihatçılardan biri.

Bu mesele bir demokrasi ve hukuk tartışmasına dönüşmüş durumda. Örneğin önleyici gözaltı ya da seyahat yasağı gibi önlemler terör eylemi henüz yapılmadan durdurmaya yönelik, üstelik bu eylemler ülke iç güvenliğinden ziyade (en azından şimdilik) bir başka ülkede işlenen suça referans veriyor. Meselenin hukukî sorunlarını bir kenara bıraktığımızda ise bu yasaların sadece “turist-terörist” akışını durdurma amacını aşabileceğini de hesaba katmak gerek. Zira iniş-çıkışlarla da olsa Avrupa’da yükselen bir muhalefet var. Yeni yaptırımlar “evdeki cihatçı”lardan çok özellikle kemer sıkma politikalarına karşı çıkan, savaş karşıtı ve anti-emperyalist muhalefete de yönelebilir. Bir örnek vermek gerekirse, Dördüncü Enternasyonel’in internet sitesi “World Socialist Web Site” şimdiden bu yasanın işçi karşıtı politikalara ve ifade özgürlüğüne (Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar da AB ile işbirliğine çağrılıyor) yöneleceğini belirten yazılar çıkıyor. (7) Üstelik AB ve ortaklarının Beşar Esad karşıtı kampanyayı sadece desteklemekle kalmayıp organize ettiklerini de hatırlatıyorlar. Avrupa basını şimdilerde Avrupalı gençlerin neden cihada katıldıklarını sorguluyor: “Neden Alman gençleri sakal uzatıp bir başka ülkeye Ortaçağ’dan kalma emirlere uymaya gider?” (8) Bu gazetelerin danıştıkları “uzman”lar ise IŞİD’in gençler üzerindeki etkisini bir tür “gençlik heyecanı”na indirgemeye çalışan, aile içi problemler gibi tekil örneklere sıkıştıran yanıtlar veriyor. “Öteki türlü” düşünmek bile istemiyorlar anlaşılan. Onlar psikolojik tahliller yapadursun, hikayenin aslını açıklayacak kaynaklar ve veriler de ortaya çıkıyor.

 

Eski bir işbirliği

Avrupa emperyalistleri sadece Esad karşıtı kampanya süresince ÖSO gibi gruplara destek vermediler. İslamcı hareketlerle emperyalistlerin işbirliği oldukça eski bir tarihe uzanıyor. Şimdilik Osmanlı İmparatorluğu’nda cihat çağrısının Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların teşvikiyle de yapıldığı aklımızın bir köşesinde dursun. 2010 yılında Pulitzer ödüllü gazeteci Ian Johnson tarafından yazılan, Türkçeye “Münih’te Bir Cami” adıyla çevrilen araştırmada Avrupa’da kök salan İslami hareketlerin kaynağına, yani Naziler ve SSCB topraklarında yaşayan Müslümanların işbirliğine kadar inen ciddi bir iddia var. (9)

Johnson araştırmasına Londra’da bir kitapçıda gördüğü harita üzerine başlamış. Bu harita diğer birçok büyük cami ve İslam’a göre kutsal kabul edilen yerlerin yanı sıra Münih’te bulunan bir İslam merkezini de kutsal yerler arasında gösteriyor. Almanya’nın Müslümanlığın kutsal yeri olmadığı oldukça bilinen bir gerçekken neden bu haritada Münih’in işaretlendiğini merak eden Johnson, Münih’e gittiğinde işin peşine düşüyor. Orada eskimiş, duvarları yıpranmış cami onu 1940’lara götürüyor, arşivlerde yaptığı araştırmalar ve tanıklarla görüşmeler sonucunda 2. Dünya Savaşı’ndan itibaren Batı’yla Doğu’nun komünizm karşıtlığı üzerinden kurulan ittifakını belgeliyor. Bu tarihi göz önünde bulundurarak “gençlik heyecanı” yerine oldukça organize bir motivasyondan söz etmek mümkün. Anlaşılan on yıllardır kontrol altında olan, küçük ama etkili İslamcı hareketler artık bu eşitliksiz ilişkiden rahatsız. Bu durumda IŞİD’in vaat ettiği sonsuz radikallik sadece Ortadoğu halklarının değil Avrupa ülkelerinin de sorunu olacak. Ilımlı İslam projesi de İhvan’la birlikte tarihe gömüldüğüne göre cumhuriyet, laiklik, hukuk devleti kavramları siyasete daha güçlü bir şekilde dönebilir. Öte yandan diğer senaryo mezhep odaklı savaşların gittikçe radikalleşeceği, üstelik Avrupa’da da muhalefetin dümdüz edileceği üzerine kurulu.

Dipnotlar

1) http://www.english.rfi.fr/france/20140709-france-unveils-new-anti-jihad-bill

2) http://rt.com/news/162268-terrorism-eu-france-europol/

3) http://www.dw.de/the-eus-anti-terror-plan/a-17770986

4) http://www.dw.de/germanys-conservatives-call-for-crackdown-on-homegrown-jihadists/a-17733739

5) http://www.dw.de/german-jihadists-on-isis-terror-mission/a-17710907

6) http://www.dw.de/germanys-conservatives-call-for-crackdown-on-homegrown-jihadists/a-17733739

7) https://www.wsws.org/en/articles/2014/07/15/terr-j15.html

8) http://www.dw.de/german-jihadists-on-isis-terror-mission/a-17710907

9) Ian Johnson, Münih’te Bir Cami: Naziler, CIA ve Müslüman Kardeşler’in Batıdaki Doğuşu, çev. Serhat Ataman, İstanbul: Mikado Yayınları, 2012.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz