Ana Sayfa Dergi Sayıları 145. Sayı Eminim şaka yapıyorsunuz Bay Penrose!

Eminim şaka yapıyorsunuz Bay Penrose!

876
0

Logos Seminerleri’nin “Algı ve Gerçeklik Buluşması” sırasında yaptığımız bir tartışmada, Doç. Dr. Haydar Uncu’ya gerçekten mutlu bir toplum olmamız için gerekli iki şeyin olduğuna inandığımdan söz ettim. Bunların da, tek bir Dünya devletinin kurulması ve bu devletin, insanların mutluluğunu amaçlayan robotlar tarafından yönetilmesi olduğunu söyledim. Haydar Uncu da bana Kralın Yeni Usu adlı kitabı okumamı ve bu kitabı okuduğumda ikinci gerekliliğimin değişeceğine inandığını söyledi. Bu kitabı araştırdığımda yazarının (Matematikçiler bana kızacaklar ama) sadece Stephen Hawking hayranlığımdan dolayı tanıdığım Roger Penrose olduğunu öğrendim. Penrose’un Royal Society üyeliği, derecesi tartışma kabul etmeyecek kadar fazla bilgi sahibi olması gibi nedenlerle bu kitabı ilk fırsatta okumam gerektiğini düşündüm. Bu fırsat da Bilim ve Gelecek toplantısı sırasında kitabı Özer Or’un elinde görmemle karşıma çıktı.

Yapay Zekâ alanında yüksek lisans bitirip halen aynı konuda doktoraya devam eden biri olarak, böyle büyük bir biliminsanının konu hakkındaki görüşlerini okuma, Yapay Zekâ’nın fiziksel, matematiksel ve felsefi temellerini öğrenme isteğiyle yanıp tutuşuyordum kitaba başladığımda. Penrose’un da kitapta hiç vakit kaybetmeden konuya girmesi bu yüzden beni oldukça memnun etti. Zaten bildiğim kavramları bir ustanın kaleminden okumak büyük bir zevk diye düşündüm. Ancak okuduğum her cümlede artarak sertleşen Yapay Zekâ eleştirisi beni afallattı. Penrose Yapay Zekâ’nın temel bilgilerini veriyordu vermesine ama Yapay Zekâ’nın gerçekleştirilemeyeceğine olan kuvvetli inancı her cümlesinde hissediliyordu.

Roger Penrose.

Kralın Yeni Aklı’nda (yeniden basımda değiştirilen ismiyle) Penrose, fizik, matematik ve felsefeye dayanarak desteklediği hızla ilerlemekte olan Yapay Zekâ kavramının gerçeklenemeyeceğine olan inancını aktarıyor okuyucuya. Genel Görelilik, Özel Görelilik, Newton fiziği, kuantum fiziği, matematiksel limitler ve zaman kavramının doğası, bu savını desteklemek için ayrıntılandırdığı bazı konular. Bir bilim alanı olarak kendini kanıtlamaya başlayan Yapay Zekâ konusunda oldukça iyimser düşünen araştırmacıların çabalarının boşa olduğu iddiasıyla bu kitabı kaleme almaya karar vermiş Penrose. Kitap 1989 yılında ilk yayımlandığında, konunun uzmanı olmayan insanlar tarafından da rahatça takip edilebilir olmasıyla hızla ün kazanmış. Ün kazanmasıyla da birçok kişinin taraftarı ya da karşısında olacağı bir eser haline gelmiş.

Penrose’un Yapay Zekâ’ya karşı tutum almasında bilimsel kaygılarının dışında, oldukça iyimser görünen güçlü Yapay Zekâcılar olarak anılan biliminsanlarının naifliği de büyük pay sahibi. Yapay Zekâ sahibi bir sistemin, düşünebileceği ve bir bilincinin olduğu iddiasını ortaya atan güçlü Yapay Zekâcıların iyimser oldukları nokta bu sistemin yaklaşık olarak 50 yıl gibi bir süre içerisinde geliştirilebileceği. Diğer yandan Yapay Zekâ alanının kendi içinde de oldukça fazla karşıtı olan bu gruba yanıt olarak ortaya atılan bir başka iddia daha mevcut. Zayıf Yapay Zekâ olarak anılan bu iddiaya göre Yapay Zekâ sahibi bir sistem düşünmeyi ve bilinci yalnızca taklit edebilir. Bir başka deyişle bu sistem ancak düşünebiliyormuş ve bir bilinci varmış gibi davranır.

Yapay Zekâ alanının kurucularından John McCarthy de zaman konuşulmadığı takdirde güçlü Yapay Zekâ taraftarı olduğunu söylüyor. İlk Yapay Zekâ konferansını gerçekleştiren ve alanın uzun bir süre en çok kullandığı dil olan Lisp programlama dilinin geliştiricisi McCarthy, “Öğrenme gibi, zekâyı oluşturan her bir mekanizma prensipte en ince ayrıntısına kadar açıklanabilir. O kadar hassas bir şekilde açıklanabilir ki, bir makinenin bu mekanizmaları gerçeklemesi işten bile değildir.” sözleriyle Yapay Zekâ’ya olan inancını ortaya koyuyor. Yapay Zekâ alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Hubert Dreyfus, Yapay Zekâ’nın varsayımlarının hataları üzerinden kurduğu eleştirisi ile bu konuya yeni bir boyut açıyor. Alanın araştırmacıları beynin donanımla, zekânın da yazılımla analojik olduğu varsayımıyla yola çıkıyorlar. Dreyfus buna biyolojik varsayım diyor. Diğer varsayım ise Dreyfus’un psikolojik varsayım dediği, beynin belli kurallar çerçevesinde işlemlerle sonuçlar çıkardığı varsayımı. Dreyfus bu varsayımların gerçeği yansıtmadığını iddia ederek, en azından güçlü Yapay Zekâ’nın mümkün olamayacağını söylüyor. Alanın dışından birçok biliminsanının da katılımıyla oldukça şiddetlenen bu ikili tartışmayı Penrose tamamen silip atıyor ve kesinlikle Yapay Zekâ’nın olamayacağını iddia ediyor.

Penrose, güçlü Yapay Zekâcılar olarak anılan biliminsanlarını, bu kitapta açıkça hedef gösteriyor. Yakın zamanda insan yeteneklerine yakın Yapay Zekâ geliştirmenin mümkün olduğunu savunmanın hayalperestlikten başka bir şey olamayacağını söylüyor. Yapay Zekâ konusunda Penrose’a katıldığım tek nokta zannedersem güçlü Yapay Zekâcıların zamansal söylemlerinin hayalperestçe olması. Yapay Zekâ’nın insan zekâsına erişmesi için çok fazla zamana ihtiyacı olacak. İnsan zekâsının şimdiki seviyesine gelmesi milyonlarca yıllık bir evrim sürecinin sonucu. Günümüz yapay zekâları şu anda belki de henüz Homo ailesine evrilmeye başlayan primatların zekâsı seviyesinde. Penrose’a şiddetle karşı çıktığım nokta ise yakın gelecekte olmasa bile bir gelecekte yapay zekâların hayal edilen yerlere gelebileceği.

Temel kavramları anlatırken Penrose, Yapay Zekâ’nın temeline bilgisayarların adım adım takip ettikleri kurallar bütünü olan algoritmaları koyuyor. Algoritmik olarak çözülemeyen matematik problemlerinden söz ediyor ve bilgisayarların algoritmalara dayanarak insan zekâsını kopyalayamayacağını söylüyor. Burada kaçırdığı nokta, bir bilgisayarın yapay zekâya ya da zihinsel yetilere sahip olması tartışılırken algoritmadan çok bilgisayarın mimarisinin tartışılmasının gerekliliği. Çünkü insanı zeki yapan şey, yapabildiği işlerden çok, bir işi nasıl yaptığıdır. Ayrıca bir işin yapılamıyor olması, zekâ eksikliğini de göstermez. Diğer yandan insanlar tarafından da çözülemeyen matematik problemleri mevcut. Penrose’un bu argümanı göz önünde bulundurulduğunda insanlarda da zekânın varlığından söz edemememiz gerekirdi.

Penrose Yapay Zekâ’ya karşı bir başka argüman olarak Searle’nin Çinli Odası deneyini öne sürüyor. Bu deneye göre, Çince bilmeyen birisine bazı kurallara uygun Çince cümleler veriliyor ve kişi bir odaya konuyor. Dışarıda bulunan ve Çince bilen kişi ile konuşmaya başlıyorlar. Dışarıdaki kişiye göre düzenli ve anlamlı bir sohbet devam ederken, içerideki kişi yapılan konuşmadan hiçbir şey anlamıyor. Penrose, Çince bilmeyen kişi yerine aynı kuralları bilen bir bilgisayar konulduğunda da bilgisayarın bir şey anlamayacağını dolayısıyla makinelerin düşünme ve anlama yetisinin olmayacağını söylüyor. Burada da yine Penrose’un dayanağı bilgisayarların algoritmik yapıları. Bilgisayarların algoritmalarla çalıştığı sürece bilinç sahibi olamayacağını iddia ediyor. Hem insan deneyinde hem de bilgisayar deneyinde oda içinde bulunan konuşmacının kişiliği hakkında bir bilgi dışarıdaki kişi için bilinmeyen durumunda. Her iki durumda da içerideki Çince bilmeyen konuşmacı Çince bilen bir başkasının kişiliğini dışarıya yansıtıyor olacak. Bu durumda zaten içerdeki konuşmacının zekâsı ya da bilinci hakkında yorum yapmak yersizdir.

Bu noktada Penrose’un bilinç kavramı üzerinden Yapay Zekâ’ya karşıtlık göstermesine de değinmek gerekir. Penrose, bilinç kavramının tümüyle anlaşılır ve herkes tarafından açıklanabilir olduğunu düşünüyor. Bugün biliyoruz ki, bu konsept hâlâ tam olarak açıklanabilmiş değil. Bilinci açıklayan birçok teorinin yanında, bilincin olmadığını savunan teoriler de mevcut. Bu konseptin belirsizliği, Penrose’un bilinç üzerinden Yapay Zekâ’nın gerçek anlamda yapılamayacağına dair iddiasının gücünü sarsar nitelikte.

Yazıldığı zamanda Kralın Yeni Aklı güçlü Yapay Zekâ taraftarlarına karşı birçok kişinin aradığı bilimsel argümanları sunuyordu belki ancak artık eski gücünü kaybetmeye başladı. Geçtiğimiz sene bir bilgisayar oyununu oynamasını öğrenip bu bilgisiyle ilk oyun dahil onlarca başka oyunda da uzmanlaşan bir program geliştirildi. Bu program öğrendiği oyunları o kadar iyi oynuyor ki, programcıların göremediği stratejik kararlarla oyunlarda daha yüksek puanlar alabiliyor. Bu sene yaşanan bir başka gelişme de Go oyununda bir insanı yenen ilk programın geliştirilmiş olması.

Go’da bir insanı yenmek Yapay Zekâ çalışmaları açısından oldukça önemli bir gelişme. Çünkü yıllardır, Go’nun büyük resmi görmeyi, strateji ve taktik geliştirmeyi ve gerektiğinde hedef ve taktik değiştirmeyi gerektiren oynanış mekanizmalarının bir bilgisayar tarafından geliştirilemeyeceği söylenmekteydi. Penrose’un iddiaları da böylesi bir programın yakın zamanda gelemeyeceğini söylüyordu. Bu gelişme ile artık biliyoruz ki Kralın Yeni Aklı en azından bir konuda kesinlikle yanılıyor. Yapay Zekâ gerçekleşebilir. Belki de bir gün dünya devletini yönetecek seviyeye dahi gelebilir.

Kitap hakkında son sözleri söylemek gerekirse, Penrose’un fizik ve matematik alanlarındaki engin bilgi dağarcığını görmek için meraklısını cezbedecek seviyede fazla teknik bilgiye ulaşmak bu kitapta mümkün. Kitabın çoğu bölümü matematik formülleri ile donatılmış durumda. Benim gibi derdiniz Penrose’un Yapay Zekâ hakkındaki görüşlerini okumaksa kendisinin de dediği gibi formülleri atlayıp formüllerden hemen sonra yer alan paragraftan devam edebilirsiniz. Yapay Zekâ’nın mümkün olduğunu unutmadan Kralın Yeni Aklı’nı okursanız, bilgisayara “Nasılsın?” diye sorarak onun zekâ yoksunu olduğunu göstermeyi hayal eden çocuk ruhlu bu adamı başka bir yönüyle de tanımış olursunuz.

– Kralın Yeni Aklı, Roger Penrose, Çev. Tekin Dereli, Koç Üniversitesi Yayınları, 2015, 504 s.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz