Ana Sayfa Dergi Sayıları 168. Sayı Ne genler, ne organizma, ne çevre… Hem genler, hem organizma, hem çevre!

Ne genler, ne organizma, ne çevre… Hem genler, hem organizma, hem çevre!

1172
0

İnsanın kaderinin alnında yazılı olduğu, daha doğmadan çizildiği söylemiyle; genlerinin insanı oluşturacak programı daha doğmadan içerdiği görüşü arasında ne büyük bir benzerlik olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Peki, canlılarla âlem arasında anahtar ve kilit gibi olağanüstü bir ahenk bulunduğu inancıyla; organizmaların içlerine doğdukları, kendi etkinliklerinden bağımsız olan çevresel süreçlere adaptasyon geliştirdikleri, uygun adaptasyonu geliştiremeyenin elendiği, böylece çevresine en iyi uyarlananın soyunu devam ettirebildiği düşüncesi arasında bir paralellik olduğunu…

Birinciler dinsel söylemler; ikincilerse bilimsel tezler… Ünlü evrimsel biyolog ve popülasyon genetikçisi Richard Lewontin, biyolojideki kimi bilimsel tezlerin, özlerinde içerdikleri, tarihsel ve ideolojik arka planlarından izler taşıyan ve doğayı kavramaya çalışırken başvurulan mecazlarla bilimin içine de taşınan düşünüş biçimlerini tartışıyor.

Lewontin, biyoloji çalışmalarına sarsıcı eleştiriler getiren, Türkçe’de de on yılı aşkındır var olan önemli eseri Üçlü Sarmal’da, organizmayı oluşturan içsel (genler) ve dışsal süreçleri (çevre), birbirinden bağımsızlarmış gibi ele alan tezlerle çetin tartışmalar yürütüyor. “Saf bilimsel” olma iddiasındaki bu tezleri, temelde metodolojileri üzerinden eleştirse de, felsefi, ideolojik  ve tarihsel arka planlarından fazla uzaklaşamamış olduklarını da sergiliyor.

Kutsallaştırılan DNA

Organizmayı oluşturan tüm yapı ve işlevlerin, genlerinde önceden var olduğunu ileri süren yaklaşım, biyologlar arasında tutmuş bir yaklaşımdır. Ama bilim camiası ve popüler bilim okurları (en azından Bilim ve Gelecek’inkiler), bu yaklaşımın eleştirisine de aşinadır. Lewontin kitabında, genleri tüm etkileşmelerden soyut ve organizmanın biricik belirleyeni olarak tanımlamanın, DNA’ya olmadık sıfatlar yüklememize, onu adeta kutsallaştırmamıza ve hatta ideolojik çarpıtmalara varacak yorumlar yapmamıza nasıl zemin oluşturduğunu gösteriyor. Çalışma arkadaşlarıyla yaptığı kimi deneylerin sonuçlarını aktararak, genetik kodların organizmayı şekillendirmekteki etkilerinin sabit olmadığını, farklı dışsal koşullarda aynı genetik kodlara sahip organizmaların bambaşka şekilleneceğini örnekleriyle ortaya koyuyor. Lewontin’in öncelikle görmemizi istediği, genlerle organizmanın gelişimini gerçekleştirdiği çevrenin ne denli sıkı bir ilişki içinde olduğu. Organizmanın genlerinde kodlanmadığını; gelişiminin oluştuğu çevrenin, genlerin ifade bulması açısından öncelikle hesaba katılması gerektiğini döne döne vurguluyor.

Organizma ve çevre birbirinden bağımsız mı?

Darwin evrim kuramını oluştururken,  organizmayı yaratan içsel süreçler ile organizmanın etkinlik gösterdiği dışsal süreçleri birbirine yabancılaştırmıştı. Darwin’in göre, canlılardaki çeşitlilik, dış dünyaya tamamen duyarsız olan içsel süreçlerin bir sonucuydu. Oluşan rasgele çeşitlilik, bu çeşitlilikten tümüyle  bağımsız bir dış dünya tarafından organizmaya dayatılan koşullarla sınanıyordu; dış dünya koşullarına uyarlanamayan çeşitlenme eleniyor, uyarlanabilen (adaptasyon) çeşitlenme ise kalıcılaşıyordu. Yani organizma ve çevrenin etkileşimi, doğal seçilim süreciyle sınırlıydı.

Lewontin, Darwin’in organizmaya içsel olanla dışsal olanı birbirinden ayırmasını, modern biyolojinin gelişebilmesi için atılması gereken çok önemli bir adım olarak değerlendiriyor. Canlı ve cansız olanlar, ayrı ayrı analiz edilebilecek şekilde birbirinden ayrılmasaydı; bilimin gerici bir bütünsellik batağına saplanıp kalacağını, ilerleyemeyeceğini savlıyor. Peki, bilgimizi bir dönem ilerletmiş olan bu kavrayış, şimdi daha ileriye gitmemizi engelliyor olabilir mi? Lewontin, doğanın derin bir kavrayışı için, organizma ve çevresi ya da içsel ve dışsal süreçler arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmemiz gerektiği kanısında. “Adaptasyon” kavramının yerini, “yapılanma süreci modeline” bırakması gerektiğini düşünüyor. Yapılanmacı (inşacı) modelde organizmalar, kendilerinden bağımsız çevrelere doğmazlar; çevre, bizzat organizmanın yaşam etkinlikleriyle inşa edilir. Organizmalar çevrelerini sürekli olarak yoklar, değişimleri belirler; bu değişimlere yanıtlarıyla çevreyi gene değiştirirler. “Lewontin’in “çevreyle” kastettiği, Dünyada yaşam gelişmeseydi de var olacak fiziksel çevre değildir; organizmaları çevreleyen, kuşatan, farklı fiziksel koşullara inşa edilmiş çevrelerdir.

Biraz daha açmak için, Lewontin’in anlattığı, ilk bakışta, “organizmaya dışsal olarak dayatılan çevrenin” uç bir örneğiymiş gibi görünen durumlardan birine bakabiliriz. Çiftçiler böceklerden kurtulmak için tarlalara böcek ilacı püskürtürler. (Nedenin, böceklerin tarlayı istila edecek kadar çoğalmaları, yani yaşam etkinlikleri olduğunu göz ardı edelim.) Böcek ilacı, böceklere dışsal olarak dayatılan bir çevre, bir anlamda meydan okuma gibi duruyor, değil mi? Peki böcekler, böcek öldürücülere daha dirençli hale geldiklerinde, çiftçiyi püskürtme sıklığını arttırmaya ya da kullandığı böcek ilacını değiştirmeye yöneltmezler mi? Böylece kendi düşman süreçlerini, kendi genetik değişimleriyle inşa etmiş olmazlar mı? Yani yaşam, gene bu yaşamın biyolojik etkinliklerinin sonucu olan dışsal koşullarda evrimleşmektedir! Çevre ve organizma, birlikte bir evrim sürecinin, hem nedenleri, hem de sonuçlarıdır.

Parça-bütün ilişkisi nasıl bir ilişkidir?

Lewontin kitabında, sadece, doğal dünyanın, organizma ve çevresi olarak birbirinden bağımsız parçalara bölünmesinden kaynaklanan kötü biyoloji yapma biçimleriyle tartışmıyor. Aynı zamanda, bizzat yöntemin kendisiyle, yani bütünü parçalara ayırarak incelerken, her bir parçayı bütünden bağımsızmış gibi ele alma indirgemeciliğiyle de tartışıyor. Lewontin, Descartes’in dünyayı bir makine gibi görme mecazını içeren Metot Üzerine Konuşma yapıtından başlayan, makinenin parçalarını ayrı ayrı inceleyen Kartezyen bilim anlayışındaki indirgemeciliğin, analitik kolaylıklar yaratmasına ve bilgimizi ilerletmesine rağmen, doğal dünyayı bütünlüğü içinde kavramamızın önünü tıkayabileceğini de gösteriyor. Lewontin’in son tahlilde söylediği şu: Bütünün doğru bir kavrayışına ulaşmak istiyorsak, biyolojide parçalar ve bütünler arasında var olan diyalektik ilişkiyi görmezden gelemeyiz!

– Richard Lewontin, Üçlü Sarmal –gen, organizma ve çevre-, Çev. Ergi Deniz Özsoy, Say Yayınları, 2013, (1. Baskı TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2007), 180 s.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz