Ana Sayfa Sorularla Bilim Psikiyatrik bozukluklar ne zaman ve nasıl bozuk sayılır?

Psikiyatrik bozukluklar ne zaman ve nasıl bozuk sayılır?

3102
0

Merkezi sinir sisteminin yüksek işlevlerinden oluşan ve bizim ruhsal aygıt diyebileceğimiz işlevler, ayrı ayrı isimler taşır. Örneğin zekâ denilen bir kavram vardır ki, bu da aslında birden fazla işlevden oluşur. Düşünme diye de bir kavram vardır ve o da birden fazla işlevin toplu adıdır. Anlama, öğrenme, bellek, hatırlama, tanıma, yargılama ve tartma, yani muhakeme de gene her biri birden fazla işlevden oluşan fakültelerdir. Bu alanların birinde, birkaçında ya da çoğunda olan bozulmalarla farklı tablolar ortaya çıkar. Bir tabloda genellikle birkaç bozulma birden görülür. Pek çok bozukluk ise münferit, yani tek başınadır. Hemen hepimizde bu alanların alt işlevlerinde, standarttan sapan, normalde olmaması gereken bazı özellikler vardır. Bu küçük normalden sapmalara rağmen bize ruhsal yapısı bozuk ya da ruh hastası, akıl hastası denilemez.

Herkes kendi münferit bozukluğuna rağmen kendi yaşamını normal sınırlar içinde sürdürür. Ama böyle küçük sapmalar kişinin işinde, mesleğinde, yaşamında kimi zorluklara neden olabilir.

Herkes kendi münferit bozukluğuna rağmen kendi yaşamını normal sınırlar içinde sürdürür. Ama böyle küçük sapmalar kişinin işinde, mesleğinde, yaşamında kimi zorluklara neden olabilir. Bu küçük sapmalar yaşamda başarılı olmayı, mutlu olmayı büyük ölçüde zorlaştırabilir. Ya da çoğu insanın yaşamı boyunca yaptığı gibi, diğer sağlam işlevlerin yardımıyla bu küçük bozukluk örtülür ve insan sağlıklı, başarılı, mutlu bir yaşam sürer. Bu durum bütün hastalıklar için de aynıdır. Pek çok insanın kan basıncı, ya da kan şekeri, olması gereken en uygun sınırların üstünde ya da altındadır. Gene, pek çok insan dolaşım, ya da sindirim sistemindeki ufak tefek arızalara rağmen tamamen normal bir yaşam sürüp gider, bunların farkına bile varmaz. Ancak çok ayrıntılı, hassas bir muayeneyle bunlar ortaya çıkarılabilir ve insan belli bir bozukluğu olduğunu öğrenmiş olur. Psikiyatride de böyledir. Hepimizde ufak tefek kusurlar, normalde olmaması gereken özellikler vardır. Ama bunlar bizim işimizde, yaşamımızda, başarılı ve mutlu olmamıza engel değildir. Eğer engel oluyorsa o zaman psikiyatra gidilir ve çaresi aranır. İşte bu yüzden psikiyatride münferit bir bozukluğun tedavisine girişilmesi, ancak o hastanın kendi isteği ve onayıyla olmalıdır. Yoksa eşin dostun, sağın solun “hasta” demesiyle kişi tedaviye zorlanamaz. Ancak belirli bir bozukluğu olan kişi, eğer o bozukluk toplumsal zorluklara neden oluyorsa “hasta değil” diye de kabul edilemez. Toplumsal koşullar o bozukluğun olmamasını, varsa düzeltilmesini şart koşabilir. O halde bir bozukluğun “hasta” olarak kabul edilmesi, kişinin ve toplumun ortak değerlendirmesiyle olacaktır. Buna rağmen davranışlardaki bazı bozukluklar, kişinin isteği olmadan da “anormal” olarak kabul edilebilir ve toplum, o bozukluğun düzeltilmesi için zorlayabilir. Böyle durumlarda hukukun ilkelerine uygun olarak, yani toplumun koyduğu kurallara göre yargının buna karar vermesi gerekir. İşte psikiyatrinin önemli bir özelliği de budur. Psikiyatri, diğer tıp dallarına göre, yargının denetiminin ve zorlamasının daha yoğun olduğu bir daldır.

Kaynak: Ali Nahit Babaoğlu, 50 Soruda Psikiyatri, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2011, s. 27-29