Ana Sayfa Dergi Sayıları 221. Sayı Aslıhan Kocabal’ın öyküleri: Adaletin bu mu dünya?

Aslıhan Kocabal’ın öyküleri: Adaletin bu mu dünya?

245
0

Olağanı, insanın olağandışındaki halleriyle karşılaşmak olan kimi meslekler var. İşi, suça bulaşanlarla, adalet arayanlarla, mağdurlarla, kurbanlarla, anlaşamayanlarla, uzlaşamayanlarla ve onların yakınlarıyla olan avukatlar ve diğer hukuk insanları gibi. Hastalıklarla, kimi zaman ölümcül olanlarıyla boğuşan insanları sağaltmakla, kaygılı yakınlarına bilgi vermekle yükümlü hekimler gibi; araya kendimi ve meslektaşlarımı da katayım, eczacılar gibi.
İnsanın sınır durumlardaki halleri daha bir çıplak. Tepkileri daha güdüsel. Toplumsal kabullere göre ayarlanmış, ölçülüp biçilmiş, kabuklar altına saklanmış değil. Böylesi mesleki deneyimler, o mesleklere özgü bir kavrayış da geliştiriyor zamanla. Bir nevi süper güç. Şeylerin özünü kolaylıkla görebilmek mümkün oluyor örneğin ya da gerçeğin kimi boyutlarını, bir bakışta görülmesi zor olanları, ilk bakışta tek tek seçip ayırabilmek. Yaşamın içinde uğuldayan olayların sesini, doğrudan, canlı canlı, çok yakından duyabilmenin başka getirileri de var. Okumaktan, izlemekten kat be kat güçlü bir etki bırakıyor olayların/olayları yaşayanların bizzat tanığı olmak.
Aslıhan Kocabal bu süper gücün ustası olmuş. Öykülerinde, insanı, kat kat kuşandığı kabuklarını teker teker göstererek anlatıyor bize; öykünün bir yerinde anadan üryan bırakıveriyor, bir asma yaprağı bile olmadan. Küçük düşürmek, mahcup etmek, utandırmak, eleştirmek, hele cezalandırmak değil yaptığı. Hiç değil. Hatta diyebilirim ki, insanlarına koruyup kollama boyutu ağır basan bir şefkatle, bir sevecenlikle yaklaşıyor. Anlıyor, anlayış gösteriyor ve anlayıp, anlayış göstermemizi istiyor. Nasıl bir kişidir o; hangi koşullarda oluşmuştur kişiliği, alışkanlıkları; hangi koşullarda duymakta/düşünmektedir; o koşullara rağmen mi, o koşullar yüzünden mi eylemektedir; karşımıza çıkmasına vesile olan olayın neresinde durmaktadır, olay onun yaşamının neresinde durmaktadır?
İnsanlar adını taşıyan kitabında, “İstanbul adliyelerinde adalet ve öykü aramaktadır” cümlesiyle tanıtılıyor Kocabal. Bir kaza olsun, intihar olsun, bir miras meselesi, bir kendi-çöpçatanlık girişimi olsun ya da ne bileyim bahçe duvarına işemek olsun; anlatının bir yerinde duran, yerine göre dava dosyalarına konu olabilecek bir vaka var çoğunlukla öykülerde; kimileri de ziyadesiyle trajik, ama o vaka öykünün çekirdeği değil, etrafında döndüğü değil, yazarının asıl anlatmak istediği değil. Olaylara bulaşan, olayların silinmez izlerle bulaştığı insanları anlatıyor Aslıhan Kocabal. Bazen mesleği vakalarda insan, insanlarda vaka izleri aramak olanları da görmemizi istiyor. Çünkü yüzü insana dönük Aslıhan Kocabal’ın, bizi de buna çağırıyor. Anlattığı isterse yaşaması/yaşatması/haberdar olunması insana ağır gelen hal/ahval olsun, yazarın sesi acıya gömülüp kalmıyor hiç; o ağırlığı taşımamızı kolaylaştıran bir muziplik, dalgacılık ve hatta oyunbazlıkla koşuyor imdadımıza.

Aydınlığa sığınan adaletsizliği karanlıkta kıstırmak
“Allah’ından bulsun… Öte dünyada yakasına yapışacağım… Karma diye bir şey var…”
İnsanın bir adalet beklentisi var. İyiliğin, doğruluğun ya evren tarafından ya da kutsal makamlar tarafından ödüllendirilmesini bekliyoruz. Kötülüğün, bize yaşatılan zulmün, maruz kaldıklarımızın, boğazımıza oturanların bir bedeli olması gerektiğine inanıyoruz. O bedeli adalet kurumları ödetemiyorsa, bilinemeyenler dünyasından, kutsal makamlardan bir yardım gelmeli mutlaka, değil mi? Ceza bir yerlerde kesilmeli… Mümkünse hemen, bu dünyada; hiç değilse ötedünyada… Peki ya adalet saraylarında sadece güçlülerin sesinin duyulduğuna tanıklık etmişsek, toplumsal sözleşmelere olan güvenimizi yitirdiysek, her kuluna eşit davranmasını beklediğimiz Tanrı’nın herkesin Tanrısı olmadığını görmüşsek? Ya adaleti kendimiz sağlamaya girişirsek?..
Kocabal, şiddet gören, deli muamelesine maruz bırakılan kadınların, ensesine vurulunca lokmasını düşürmesi beklenenlerin, her fırsatta aşağılananların, hesabını göremeden gittiğinden arafta kalanların, yalnızlığa itilmişlerin, sesi boğulanların, varlıklarına kastedilen ağaçların, kimsesiz bırakılmaya çalışılan çocukların, zulmedilen hayvanların, canına tak edenlerin adalet arayışlarını öyküleştiriyor Karanlığa Masallar’da. Aydınlıkta yuvalanan adaletsizliğin peşine karanlıkta düşüyor kahramanları. Davalarını, hakkın yerini bulacağı inancıyla teslim edecekleri ne bir resmi makam, ne de kutsal makam var. Kendi elleriyle kendi adaletlerini sağlamaya girişirken karanlıktan medet umuyor, karanlıktan el alıyorlar. Bize hep karanlığı mesken tuttuğu anlatılmışlardan, korkutulduklarımızdan yardım buluyorlar. Beklenmedik anda canlanıveren cansız nesnelerden, zor anlarımızda görünüverenlerden, mezarlıkların duvarlarını yıkmaya uğraşan ruhlardan, öfkeli sütünü içerek güç aldıkları incir ağacından, varolmadıklarının farkında olmayanlardan, kandan imzalarla sözleşmeler yaptığımız yaratıklardan, insan kılığındaki iblislerden, gece insanlarından, kesik başlardan, ölülerden… Kendi içlerindeki karanlıktan…
FABİSAD’ın (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) verdiği Giovanni Scognamillo Ödülleri’nde 2021 En İyi Öykü Kitabı ödülünü de almış olan Karanlığa Masallar’da, yazar Aslıhan Kocabal, “İnsanlar’daki gibi Karanlığa Masallar’da da Kâbe’si yine insan” diye tanıtılıyor. Aydınlığıyla-karanlığıyla, insan.

-İnsanlar, Aslıhan Kocabal, Lakin Yayınları, Eylül 2017, 78 sayfa.
-Karanlığa Masallar, Aslıhan Kocabal, Lakin Yayınları, Ekim 2020, 94 sayfa.