Kitabın yazarı Arif Koşar “Robotlar işimizi elimizden alacak mı?” gibi popüler bir başlık koymuş ama baştan söyleyelim, sabahtan akşama okunacak bir kitap değil bu. Hem bilgilendiren hem düşündüren, ciddi tartışmalar içeren bir kitap. Kafamdaki bazı sorulara yanıt bulabildiğim gibi, yeni sorular da uyandırdı; yani doğurgan bir kitap, en hoşlandığım türden…
Koşar, daha ilk sayfalardaki “tehlikeli olan robotlar değil sahipleridir” saptamasıyla bir sistem analizi ve eleştirisi yapacağını belirtiyor; böylece okuru ciddiyete davet ediyor. Elinize kaleminizi, not defterinizi alıp başlıyorsunuz okumaya.
Yazar, okura büyük bir iyilik yaparak, benimsediği ve kitap boyunca kanıtlamaya çalışacağı yaklaşımı en başta özetlemiş:
“Teknolojiyi ve özel olarak da otomasyon teknolojilerini ortaya çıktığı, şekillendiği ve kullanıldığı kapitalist bağlam temelinde ele almak gerekir. Böyle bir analizde otomasyon ve işçileşme süreçlerinin birbirini dışlamadığı, otomasyonla birlikte işçi sınıfının küçülmediği, aksine sermaye birikimiyle birlikte büyüdüğü görülmektedir. Teknolojik işsizlik aynı sermaye birikiminin kaçınılmaz bir sonucudur. Bugün ‘iş sonrası’ bir toplum söz konusu olmadığı gibi, toplumsal yapı hâlâ kapitalist iş ve sömürü temelinde yükselmektedir. Teknolojist iddiaların aksine sermayenin canlı emeğe bağımlılığı kapitalizmin üzerinde yükseldiği zemin olmayı sürdürmektedir. Bu yaklaşım. Kitap boyuna ayrıntılandırılarak sunulacaktır.”
Bu tez, ilk önce, “teknoloji-sistem ilişkisi” ve “teknolojinin sınıfsallığı” üzerine bir tartışma yapmayı gerektiriyor ki, Arif Koşar bunu, ele aldığı konu (otomasyon) bağlamında, tarihsel ve güncel örnekleriyle olduğu kadar kuramsal boyutuyla da hakkıyla yapıyor ve böylece okura hem bir temel sağlıyor hem de ufkunu genişletiyor. Koşar, gerek iyimser gerekse kötümser “teknoloji fetişistlerini” Marksist bir perspektifle eleştiriyor. Kitabın neredeyse yarısını kapsayan bu bölümün ara aşamalarını uzun uzun okuyacaksınız; ben yazarın ulaştığı sonucu aktarayım sadece:
“Bütün bu toplumsal değişim sürecinde teknoloji belirleyici değil toplumsal koşullar tarafından belirlenen ve ortaya çıktıkça toplumsal bağlamla bütünleşip değişimi etkileyen -kimi zaman en çok etkileyen- unsurdur. Bu diyalektik bağlantılılık hali teknolojinin etkisini ve önemini göz ardı etmeyi değil aksine onu daha özenli bir biçimde incelemeyi gerektirir.”
Yazar sonraki bölümlerde otomasyonun ekonomi-politiğine, sermaye ve kapitalist mekanizma ile ilişkisine ve bunun olası toplumsal sonuçlarına yoğunlaşıyor. İtiraf edeyim, iktisat alanındaki sınırlılığım ve zayıflığım yüzünden beni en fazla zorlayan bölüm de burası oldu. Ama yazar benim gibi okurları da gözeterek, tarihsel ve güncel verilere dayanarak olabildiğince basit bir dille bu bölümün de hakkından gelmiş ve anlaşılır kılmış.
Koşar, “dünya genelinde artan otomasyonla birlikte işçi sınıfının giderek büyüdüğünü, çalışma pratiğinin son bulmak bir yana giderek tüm yaşamı kapsadığının” altını çizmiş. Tam otomasyona dayalı bir kapitalizmin mümkün olmadığını, kapitalist üretim biçiminin emeğe bağımlılığını vurgulamış ve bunu güncel örneklerle (özellikle en yoğun otomasyonun yaşandığı ülkeleri ele alarak) kanıtlamaya çalışmış. Otomasyonun bazı işleri yok ederken yeni iş alanları açtığını, “işçileşme ve işsizliğin, otomasyonu da içeren sermaye birikim sürecinin aynı anda işleyen iki boyutu” olduğunu vurgulamış.
Kitabın sondan bir önceki bölümü otomasyonun teknik ve iktisadi sınırlılıklarına yoğunlaşmış. Burada güncel örneklerden yola çıkarak bir yapay zekâ tartışması da yapılıyor. Rutin olarak tanımlanan, dolayısıyla kolayca otomatikleştirilebileceği sanılan işlerin bile çok sayıda deneyime bağlı ve dikkat gerektiren, yani rutin olmayan görevler içerdiği vurgulanıyor. Çoğu işin, insana özgü empati, sorumluluk ve yaratıcılık gibi bilinç durumları olmaksızın yürütülemeyeceğinin, dolayısıyla robotlar tarafından devralınmasının mümkün olmadığının altı çiziliyor. Yani işinizi kaybetmekten korkmanıza gerek yok; eğer empati, sorumluluk ve yaratıcılık gibi insani özelliklerinizi geliştirebilirseniz. “Söz konusu olan yerinden etme değil birlikte çalışmadır.”
Yazar kapitalizm koşullarında tam otomasyona geçilemeyeceğini de şöyle özetlemiş: “Paradoks gibi gözüken şey ise günümüzün baş döndürücü teknoloji dünyasında dünyanın büyük kısmının oldukça geri bir teknolojiyle üretim yapıyor olmasıdır. Neden? Cevabı açık: Daha kârlı.”
Kitabın son bölümü ise -başta söylediğim- yeni soruların üretildiği kısım. Gelecek politik anlamda hangi yönde evrilebilir ve emek dünyası ne yapmalıdır? Yazar bu bölümü özet geçmiş ve sadece iyi dileklerde bulunmuş. Gerçi -yazara haksızlık etmeyelim- kitabın asıl konusu bu değil. Ama insan bu nitelikte bir temel atmadan sonra Arif Koşar’dan bu soruları ele alan yeni bir kitap bekliyor doğrusu… Veya hep birlikte tartışalım ve emeğin güncel pratiklerinden yola çıkarak bu sorulara da yanıt arayalım: Kapitalist sistemdeki bu dönüşüm, kapitalizmi yok etmek isteyenlerin ne tür köktenci politikalar geliştirmesini gerektiriyor? Emeğin yapısındaki dönüşümler ne tür mücadele ve örgütlenme biçimlerini doğurabilir? Kısacası: “Ne yapmalı?”
Yazar zemini hazırlamış, temeli atmış ve ipuçları sunmuş. Bu açıdan çok değerli ve ciddi okumayı hak eden bir çalışma. Arif Koşar’a teşekkür ediyoruz ve kitabı -başta sosyalistler olmak üzere- herkese öneriyoruz.
Arif Koşar, Robotlar İşimizi Elimizden Alacak Mı?, Kor Kitap, Ekim 2022.