Yazının başlığı, orijinali Rites of Love and Math olan erotik bir kısa filmin adı. Filmin senaryo yazarı ve baş aktörü California Üniversitesi’nden matematikçi Edward Frenkel. Geçen ay Bilim ve Gelecek’te yayımlanan Nazan Mahsereci’nin Frenkel’la yaptığı söyleşinin başlığında yer alan “Herkes matematiğin güzelliğini görmeli” sözünün izini sürüyor film. Matematiksel tutkuyla aşkın ateşinin adım adım buluşmasını erotik bir pencereden bakarak adeta herkese göstermek istemiş Frenkel.
Galası 2010’da gerçekleşen Rites of Love and Math, her şeyden önce önemli matematiksel araştırmaların sahibi aktif bir matematikçinin senaryosunu yazması ve başrolde oynaması bakımından oldukça ilginç.
Edward Frenkel, filmde “aşkın formülünü” keşfeden bir matematikçiyi canlandırıyor. Keşfiyle gururlanan matematikçi, sonrasındabulduğu formülün “insanlığa karşı bir silah” olarak kullanacak kötü güçlerin eline geçmesini engellemeye çalışıyor. Filmin doruk noktası matematikçiyle gizli sevgilisi Mariko’nun son kez buluştukları sahnede gerçekleşiyor. Film boyunca zaman zaman hızlanarak çalan ve adeta matematiğe adanmışlığı anlatan Wagner’in Tristan’ı yerini elektrogitar karmaşasına bıraktığında, iki sevgilinin gözleri birbirine kilitlenmiş, matematikçi kötü güçlerin eline düşmemek için ölüme hazırlanmaktadır. Amacı, öldükten sonra keşfinin güvende kalarak yaşamasıdır. Bunun için formülü, sevgilisine yanından bir daha hiç ayıramayacağı şekilde emanet edecektir. Bu sıra dışı emanet, sevgiliye sıra dışı bir yolla bırakılır, keşfini sevgilisinin bedenine tutku ve matematik çılgınlığıyla dövme şeklinde yazar. Daha fazla ayrıntıya girmeden bu sahneyi ve filmin devamını izleyicilere bırakalım.
“Peki, ama kadın kim? Bu soruyu Frenkel, filmini yorumlarken Japonca’da hakikat anlamına gelen Mariko için soruyor ve şöyle yanıtlıyor: “Kafamızda canlandırdığımız mistik dünyada o, Matematiksel Hakikat’in vücut bulmuş hali. Matematikçi’nin ona duyduğu aşk, uğruna kendini adadığı Matematik ve Hakikat’e duyduğu aşkı temsil ediyor. Ama kadın hayatta kalmalı ve sanki çocuklarıymış gibi Matematikçi’nin formülünü taşımalı. Matematiksel Hakikat ölümsüzdür.”
Bu sözler, filmin senaryosu belki ilk bakışta naif ve gerçeküstü görülebilir. Ama film, kurgusu ve kullandığı metaforlarla matematiksel bilginin ahlaki yönüne de dikkat çekmek istiyor. Matematiğin “iyi güçlerin” elinde olması gerektiğine vurgu yapmakla birlikte, bütün değerlerin nesnelere tapınma üzerinden yaşandığı, matematiksel araştırmanın bile kirletildiği, adanmışlığın hiçe sayıldığı günümüz dünyasının sığ yaşantısına da itiraz ediyor.
Filmde adanmışlık ve ölüm arasında kurulan bağ rahatsız edici gelebilir, fakat bu son, bize aynı zamandamatematik tarihinin en çarpıcı olaylarından birini de hatırlatıyor: Evariste Galois, 1832’de ömrünün son gecesini yaşadığını bilmektedir, ertesi gün keskin nişancı bir subayla düelloya çıkacaktır. Son gece ölmekten çok, o güne kadar yaptığı matematiksel çalışmalarının kaybolmasından korkar, teorilerini tutkuyla özetlemeye çabalar. Ölümle çarpışmaya saatler kala kaleme almaya çalıştığı bu yazıların arasında “Tamamlamam gereken şeyler var, zamanım yok, zamanım yok…” gibi notlarolduğunu görürüz. Gecenin sonunda cebir hesaplarını tamamlayıp, arkadaşına yazdığı mektupta çalışmalarını Gauss ve Jacobi’ye iletmesini ister.
Galois’nun ömrünün son gecesinde özetlemeye çabaladığı çalışmaları yarım yüzyıl sonra anlaşılabilmiş, matematikte çığır açıcı sonuçlara yol açmıştır. Edward Frenkel, Galois’dan yüz seksen yıl önce gönderilen mektuptaki bir cümleyi okuyor gibidir: Matematiksel Hakikat ölümsüzdür!
Aşkın ve matematiğin ortak “ayinleri” var mıdır?
Matematik tarihinde “tensel” ve matematiksel tutkunun ortak özellikleriyle ele alınmasının en çarpıcı örneklerinden birisini, ünlü Macar matematikçi János Bolyai’nın babasının oğluna yazdığı mektupta görebiliriz. Baba Farkas Bolyai, Öklid’in paralellik aksiyomuyla yıllarca uğraşmaktan bitkin düşmüştür, aynı yolda ilerlemeye çalışan oğluna şöyle seslenir: “Tanrı aşkına şuna bir son ver! Bundan en az tensel tutkulardan korktuğun kadar kork. Çünkü bu seni sağlığından, iç huzurundan ve yaşama zevkinden mahrum eder”.
Bolyai babasının uyarısına kulak asmamış, çalışmalarını 1823’te başarıyla sonuçlandırmıştır. Ama sonrasında aynı keşfe daha önce Gauss tarafından ulaşıldığını öğrendiğinde büyük bir düş kırıklığı yaşayarak o konuyla bir daha hiç ilgilenmemiştir.
Galois, Bolyai ve daha birçok matematikçinin hayatı, bize matematiksel araştırma tutkusunun baskılanmasının çok güç bir duygu olduğunu gösterir. Tıpkı aşkta da olduğu gibi ve aşkı için her şeyi göze alan âşıklar gibi.Cahit Arf’ın “Şu Zeta fonksiyonunun gizemini anlayabilsem o an ölmeye razıyım.” sözünde de bu güçlü tutkuyu görüyoruz.
Kendini araştırmasına vermiş bir matematikçiyle, kendini aşkın tutkusuna kaptırmış bir âşık… Birisi dünyaya sevgilisinin gözüyle bakarken, diğeriyse araştırdığı kuram, uğraştığı problem üzerinden bakar hayata. Her ikisi de düşünce gelgitine kaptırmıştır kendini. Birisi sevgilisinin ne yaptığını, nerede olduğunu, diğeriyse araştırmasındaki son aşamayı düşünür hep. Her ikisi de gerçekler dünyasında “olmayanını” yanlarında taşırlar, mutlu bir huzursuzluk yaşarlar.
Edward Frenkel, bu filmle aşk ve matematikteki güzelliklerin ortak yanlarını da gün yüzüne çıkarıyor. Güzelliğin olduğu yerde sözün kifayetsiz kalacağını düşünmüş olmalı ki (!) filmde diyalog yok.
Filmin başında Mariko, sevgilisine bir aşk mektubu yazıyor:
“Sesinim senin, nefesinin ısısı
Yüzünün yansıması
Gereksiz kanatların gereksiz titremesi
Sonuna kadar yanındayım, her durumda”
Matematikçinin formülü sevgilisine emanet bırakmak için seçtiği sıra dışı yol, bu şiire verilen yanıt olarak yorumlanıyor Frenkel tarafından. Frenkel, bir formülle bir şiirin aynı tutkuyu taşıyabileceğini göstermek istediğini vurguluyor.
Matematik ve aşkın öldüren cazibesi olarak özetleyebileceğimiz bu filmle Edward Frenkel bize sinema aracılığıyla matematik tutkusunun derinliğini, matematik ve aşk arasındaki tutku ortaklığını gösteriyor; aşkın içinden matematiğe ve matematiğin içinden aşka bakmamızı sağlıyor.
Teşekkür: Yukarıda ilk dört dizesi alıntılanan Mariko’nun aşk mektubunda yer alan, Rus şair Anna Akhmatova’nın To The Many isimli şiirini İngilizceden çeviren Ayşe Lahur Kırtunç’a minnettarım. Ayrıca Edward Frenkel’le yaptığı söyleşiyle bana bu yazıyı kaleme alma isteği uyandıran Nazan Mahsereci’ye çok teşekkür ederim.
Kaynak
– Frenkel, Aşk ve Matematik, Çev. C. Keskin, Paloma Yayınevi, 2015.