Bu şarkıların nasıl yazıldığını sorulduğunda bir siyah işçi şunları söyler: “Sahibim beni çağırıp bana bir kese kâğıdı mısır ve yüz kırbaç cezası verir. Arkadaşlarım bunu görür ve benim için üzülür. O gece dua zamanı geldiğinde, bu konu üzerinde şarkı söylerler. İşte bu şekilde yazarlar bu şarkıları.” Blues’a köken oluşturan zenci ilahileri, acıların umuda dönüştürülmesinde müziğin işlevinin önemini gösteriyor.
Siyah Amerika’nın en önemli entelektüellerinden William E. B. Du Bois’nın “kölenin dünyaya ulaştırdığı en net mesaj” olarak nitelediği dinsel kökenli şarkılar, yani ilahiler, blues müziğinin ortaya çıkış serüveninin ilk aşamalarından biridir.
Köle ticareti için Afrika’dan zorla getirilen ve köle pazarlarında satışa sunulan insanların bir kısmı İslam dinine, bir kısmı da çeşitli kabile dinlerine mensuptu. Buluşmaları ve ibadetleri engellenen kölelerin, çocuklarına bu dinleri tanıtamaması doğal bir sonuçtu. Zamanla Hıristiyanlığı kabul eden ve gizli olarak ibadet etmeye başlayan kölelere süreç içinde toplu ibadet hakkı tanındı. Köleler tarafından söylenen ilahilerin birinci amacı, çektikleri acılara dayanma yönünde ruhsal bir sığınak oluşturmalarıydı. Daha sonra zenci kiliseleri, bağımsızlık mücadelesi yolunda, politik örgütlenmenin merkezi haline dönüştü.
Fisk Üniversitesi’nin önemi
Bu şarkılarının günümüze kalabilmesinin nedeni, Tennessee eyaletinin Nashville kentinde kurulan Fisk Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalardır. Fisk Üniversitesi, 1866 yılında özgür kalan köleler için kuruldu. Kısa sürede, öncelikle bir halk eğitim merkezi rolünü üstlenerek, binlerce siyah öğrenciye okuma-yazma gibi temel eğitim niteliğinde dersler veren okulun, üniversite düzeyinde ilk mezunlarını vermesi 1875’i buldu. Fisk Üniversitesi mezunları da kısa sürede bu seferberliğe katıldı ve on binlerce insana ulaşıldı. Kuşkusuz, en büyük zorluklardan biri bu okula maddi kaynak sağlamaktı. Nashville’deki köle kafeslerinden toplanan ham demirin kiloyla satışından elde edilen parayla alfabeler, okuma kitapları satın alındı.
Parasal kaynak sağlayacak en önemli etkinliklerden biri de üniversite korosunun konserleriydi. Grubun repertuarı baladlar, opera aryaları ve marşlardan oluşuyordu. Bu arada birkaç ilahi de söylüyorlardı. Kısa sürede bu şarkıların dinleyicide olağanüstü bir heyecan yarattığını gördüler. Fisk Jubilee Şarkıcıları konserler vermek üzere ülkenin pek çok yerine, ayrıca İngiltere’ye de davet edildiler. 1871-78 yılları arasında konserler veren Fisk Jubilee Şarkıcıları’nın piyanistliğini de özgürlüğü babası tarafından 350 dolara satın alınan Ella Shephard üstlenmişti.
Şarkılar nasıl yazılıyor?
Fisk Üniversitesi dışında pek çok bireysel araştırıcı da Amerika’nın izole bölgelerine giderek zencilerle mülakatlar yoluyla bu şarkıları toplamaya çalışmıştır. Özellikle Güney Carolina eyaletindeki Port Royal adasındaki araştırmalardan önemli sonuçlar elde edilmiştir. St Helena adasında, Coffins Point bölgesinde ve buranın yakınındaki çiftliklerde çok sayıda şarkı kayda geçirilmiştir. 1867 yılında notaya dökülmüş olan dini şarkılar üç araştırıcı tarafından kitap olarak yayınlanmıştır.
113 dini şarkının notalarının ve sözlerinin yayınlandığı bu kitabın giriş bölümü, aslında kendi başına sosyolojik bir önem taşımaktadır. Siyahlara saygıyla yaklaşmaya özen gösteren bu önsöz, o günün önyargılarından kendini tam anlamıyla kurtaramamıştır. Araştırıcılardan biri, bu şarkıları toplama sürecindeyken ‘içlerinden en akıllısı’ diye nitelediği’ siyah bir işçiye bu şarkıların nereden bulunduğunu, nasıl yazıldığını sorar. Kısa bir aradan sonra işçi, “ben sana nasıl yazıldığını anlatayım” der ve devam eder: “Sahibim beni çağırıp bana bir kese kâğıdı mısır ve yüz kırbaç cezası verir. Arkadaşlarım bunu görür ve benim için üzülür. O gece dua zamanı geldiğinde, bu konu üzerinde şarkı söylerler. Bunlardan bazıları çok iyi şarkıcılardır ve nasıl yapılacağını iyi bilirler, üzerinde çalışırlar, çalışırlar, ta ki doğru olana kadar. İşte bu şekilde yazarlar bu şarkıları.” Bence, köleler tarafından söylenen ilahiler ancak böyle güzel anlatılabilir!
Doğaçlama çağrı-yanıt formu
Bu kitabın önsözü çeşitli alıntılarla, siyah dini müzik hakkında çeşitli kişilerin yorumlarına ve tanımlarına yer verirken, siyah müzikteki eşsiz zamanlamadan söz ediyor ve şöyle devam ediyor: “Seslerinde hiçbir şekilde taklit edilemeyen bir kalite var ve bir şarkıcının o narin tonlamalarının bir nota kâğıdı üzerinde ifade edilmesine olanak yok. Bilinen anlamda farklı bölümler söylemiyorlar ancak yine de koroda iki kişi bile aynı şeyi söylemiyor. Grubun lideri şarkının her bir kıtasına genellikle doğaçlama olarak başlarken, diğerleri onu temel alarak, nakaratta ve bazen de solo devam ederken, sözleri kavramaya başlayınca şarkıya katılıyorlar. Koristler başlayınca, lider genellikle susuyor, sözlerin geri kalanının tahmin edilmesine izin veriyor veya şarkı diğerlerince devam ettiriliyor. Koristler özgürce bazen şarkıya girer, istedikleri zaman bırakırlar, bazen bir üst veya alt oktavdan girerler. Bazen uyumlu başka bir notayla girer ve inanılmaz bir etki ve çeşitlilik yaratırlar. Fakat bu çeşitlilikte zamanlama hiç şaşmaz ve detone olmazlar.”
Aslında burada anlatılmaya çalışılan blues şarkılarındaki vokal armonisi ve çağrı-yanıt özelliğidir. Bu yapı, grubun lideri tarafından söylenen ve şarkı sürecinde genellikle değişen iddialı bir cümleye, koro tarafından tekrarlanan melodik bir yanıttan oluşur. Bu stilin tam olarak ilahilerden mi yoksa iş şarkılarından mı kaynaklandığı bilinmemektedir. İş şarkılarında, yani çalışma anında belli ortak bir hareketin zamanlamasını (örneğin, çekicin aynı anda vurulmasını) koordine etmeye yarayan şarkılarda da bir liderin çağrısı, grup tarafından yanıtlanır. Ancak aynı süreçte ortaya çıktığı bilinmekle birlikte, hangisinin önce olduğu hakkında kesin bir veri yoktur. Çağrı-yanıt formatı bugünün siyah kilisesinde de, ibadet sırasında, rahip ve cemaat arasında adeta bir diyalog şeklinde görülmektedir. Hatta bu çağrı-yanıt formunun sözden şarkıya dönüşümü, sözel hitabın melodikleşmesi yaygındır. Bunun güzel örneklerini Martin Luther King’in tarihi konuşmalarında da duymak mümkündür.
Yeraltı demiryolu
Dr. Lorenzo Turner, köle ticaretinin yoğun olduğu Afrika ülkelerinde yaptığı araştırmalara göre, zenci ilahilerinde, özellikle dilin kullanımı yönünde Afrika kültüründen gelen öğelerin çok fazla olduğunu belirtmiştir. Müzikal yönünün eşsiz özellikleri bir yana, bu şarkıların çok önemli gizli şifreler ve anlamlar taşıdığı bilinmektedir. Politik örgütlenme merkezi olan siyah kilise ayinlerinde ilk zamanlar bir beyaz gözlemci bulundurulduğu için mesajların şifrelenmesi gerekiyordu.
Amerika iç savaşı yıllarında siyahlar ve kölelik karşıtı beyazlardan oluşan, güvenli evler yoluyla köleleri kuzey eyaletlerine veya Kanada’ya kaçırmak üzere oluşturulan örgütlü yapıya yeraltı demiryolu adı verilmiştir. Bu örgütle ilgili kayıt tutulmadığından kaç kişinin bu yolla kaçtığı bilinmemektedir ama yüz bin kişiyi bulduğu tahmin edilmektedir. Bu konuyla ilgili sözlü tarih verileri oldukça fazladır ama yazılı veri olmadığı için hangisinin efsane, hangisinin gerçek olduğu birbirine karışmıştır. Rengi nispeten açık olan Georgia’lı bir kadının, yüzünü diş ağrısı bahanesiyle gizleyerek, yanında erkek kölesiyle (eşiyle) birlikte seyahat eden bir beyefendi kılığında Philedelphia’ya ulaşması sık anlatılan bir hikâyedir. Özgürlüğü uğruna kendini Richmond Virginia’dan Philadelphia’ya bir kutu içinde postalayan bir Henry ‘Box’ (kutu) Brown adlı kaçağın hikâyesi en çok bilinenlerdendir. Eşi ve çocukları başka bir eyaletteki bir rahibe satılan Brown, kuzeye gidebilmek için bu yolu bulur. 1 metre 20 santim uzunluğundaki bu kutuda 24 saat buharlı bir gemide seyahat eden Brown’ın, kölelik karşıtlarının evine giden kutudan çıktığında önce oradakileri selamladığı, sonra da hemen bir dini şarkı söylemeye başladığı anlatılır.
Şifreli şarkılar
Günümüzde hâlâ söylenen “Go Down, Moses” (Aşağıya in, Musa) şarkısı özünde İncil’de geçen bir öyküyü anlatır. Ancak sadece tutsaklığın bitmesi için yakarmakla, sonra özgürlük mücadelesinde ilerleme yönünde bir teşvikle kalmaz, başka gizli anlamlar da taşır. Yeraltı demiryolunun önemli kondüktörlerinden biri Harriet Tubman’dı. Güneyden kuzeye giden gizli yolları bilen Tubman, bunları kimseyle paylaşmadı. Dini şarkılardan aldığı referanslarla köleliğin devamını isteyenlere Mısır (Egypt) adını verdi. Köleler onu Musa (Moses) olarak biliyorlardı. Aşağı ve yukarı kavramı Amerika’nın güney ve kuzey eyaletlerini betimlemekteydi.
“Beni burada engelleyebilirsin ana yukarıda asla
İnsanlarımın gitmesine izin ver
O cennette oturur ve duaları kabul eder
İnsanlarımın gitmesine izin ver
İlerle Musa
Mısır diyarlarına doğru
Yaşlı firavuna söyle (Pharoah)
İnsanlarımın gitmesine izin ver”
(Go Down, Moses/ Aşağıya İn, Musa!)
(Big Mama Thornton’dan, “Go Down, Moses”:)
“Swing low, sweet chariot” (Aşağı doğru kay, tatlı savaş-cennet arabası) adlı çok yaygın söylenen şarkının sözlerinde gizli mesajı okumak çok da zor değil:
“Aşağı doğru kay (güneye gel, köleliğin olduğu eyaletlere gel)
Tatlı savaş-cennet arabası (cennetteki araba, yeraltı demiryolu)
Beni eve götürmek için geliyor (beni cennete götürüyor, beni özgürlüğe taşıyor veya Kuzey eyaletlere götürüyor)
Bir grup melek arkamdan geliyor (yeraltı demiryolunun kondüktörleri, işçileri bana yardıma geliyor)
Bazen yukarıdayım, bazen aşağıdayım (bazen kendimi iyi hissediyorum, bazen kötü)
Fakat hâlâ ruhumu cennet yolunda hissediyorum (yakında kuzeye veya yeraltı demiryoluna kaçacağım)
Oraya benden önce varırsan (eğer kaçabilirsem)
Bütün arkadaşlarıma oraya geleceğimi söyle (arkadaşlarıma kaçış planımı anlatın)
Aşağı doğru kay
Tatlı savaş-cennet arabası
Beni eve götürmek için geliyor”
“Swing low, sweet chariot” (Aşağı doğru kay, tatlı cennet arabası)
(Etta James’den “Swing low, sweet chariot”:)
“Yarın sabah buluşuruz” adlı şarkı ise Tanrı’ya söylendiği duygusunu vermekle birlikte, ertesi gün gerçekleşecek bir kaçış planının şifrelerini taşır:
“Seninle sabahleyin buluşuruz
Kutsal kentin diğer tarafında
Cennete giderek yaklaşırım”
(Meet you in the morning, Seninle sabahleyin buluşuruz)
(Tim Woodson & The Heirs of Harmony’den I’ll Meet You In The Morning:)
Bir diğeri ise zor koşullara karşı henüz yılmadıklarını anlatarak diğer köleleri dayanışmaya çağırır. Sözü edilen “yaşlı şeytan” kölenin sahibi, “korunması gereken cennet” özgürlük ülküsüdür:
“Hayır, henüz yorgun değilim
Bunun bir tanığı var yüreğimin içinde
Henüz yorgun değilim
Tarlalarda savaşmaya başladığımdan beri
Korumam gereken bir cennetim var
Ruhumda inancın bağları
Yaşlı şeytan bir top fırlatıyor bana
Topun ruhumu devireceğini düşünüyor
Top cehenneme doğru gidiyor, ben cennete”
(Not weary yet, Henüz yorgun değilim)
“Eve gitmek istiyorum” adlı şarkıda ise mesajın gizliliği neredeyse bir kenara atılmıştır; özlenen evin adı özgürlüktür.
“Seni ıslatacak yağmur yok
Seni yakacak güneş
Yargılayacak mahkemeler yok
‘Şak’layan kamçılar
Fırtınalı havalar, çalkantılar
Kölelik yok
Evde var olan sadece mutluluk”
(I wanna go home, Eve gitmek istiyorum)
Şeytanın müziği: blues
İşin ilginç yanı ilahilerden doğan blues, dindar çevreler tarafından dışlandı, şeytanın müziği olarak nitelendi. Blues söyleyenlerin günah işlediği, ilahilerin ise Tanrı’ya hizmet ettiği kabul edildi. Günümüzde bile bu düşüncenin bir dereceye kadar geçerli olduğunu ve belli bir yaşa gelen müzisyenlerin blues müziğini bırakıp sadece dinsel müzikle uğraşmaya başladıklarını görüyoruz. Siyah bir kilisenin rahibi de “bütün güzel şarkılar şeytana mı kalacaktı” diyerek dinsel müzik ve blues’un yakınlığını ifade etmiştir. 1920’lerde gerçekleşen siyah bilinçlenme ve aydınlanma dönemi olan Harlem Rönesansı yazarlarının bile blues’u aşağı bir kültür olarak değerlendirerek, konuyu toplumsal bir fenomen olarak ele almamaları ilginçtir.
Görüldüğü üzere blues’a köken oluşturan bu şarkılar yalnız müzik tarihine değil, insanlık tarihinin yakın geçmişine de ışık tutuyor, acıların umuda dönüştürülmesinde müziğin işlevinin önemini gösteriyor bize. Belki buna uzun ve karanlık özgürlük yolunun kolektif sanatla ışıklandırılması diyebiliriz.
Kaynaklar
– Allen, W.F., Ware C.P., Garrison L.M. (1867); Slave songs of the United States. Applewood Boks.
– Dinçtürk, Benan (1999); Blues: Tutsaklığın, aşkın, ayrılığın öyküsü. Jazz Dergisi, Sayı 14, Sayfa 65-68. Boyut Yayıncılık.
– Ferris W. (1984); Blues from the Delta. Da Capo Press.
– Gara L. (1967); The Liberty Line. The legend of the underground railroad, University of Kentucky Press
– Harris P. (1997); New Zion Baptist Church, Lubbock, Texas, USA. Kişisel görüşme.
– Haskins, J. (1987); Black Music in America: A history through its people. Harper Trophy
– Newman R., Sawyer M. (1996); Everybody say freedom, Penguin Books
– Wilson J., Women’s Jazz Archive, Swansea, United Kingdom (1991), kişisel görüşme.
– http://pbs.org/ American Public Broadcasting Service