Ana Sayfa Sorularla Bilim Kentleşme insan sağlığını nasıl etkiliyor?

Kentleşme insan sağlığını nasıl etkiliyor?

2595

Dünya genelinde hızlı bir kentleşme süreci yaşanıyor. 2000 yılında kentlerde yaşayan insan sayısı 2 milyarken, 2030 yılında bu sayının 3,9 milyara ulaşması bekleniyor. Ancak pek çok ülkede kentleşme sürecinde sağlıklı ortamların yaratılmasına yönelik herhangi bir çalışmanın yapılmadığı görülüyor. (1) Bu yazımızda gelişigüzel kentleşmeye bağlı sağlık sorunlarının neler olabildiği ve bu sorunlara günümüzde neden etkili çözümler üretilemediği konularını tartışmaya çalışacağız.

Andrew Nikiforuk, Mahşerin Dördüncü Atlısı adlı kitabında tarım devrimi ile birlikte insanların büyük topluluklar halinde bir arada yaşamaya başladıklarını ve daha önce karşılaşmadıkları mikroorganizmalarla karşılaştıklarını belirtir. Buna göre toprağın sürülmeye başlanması ve hayvan sürülerinin ehlileştirilmesi, neolitik toplumları bulaşıcı hastalıklara duyarlı duruma getirmişti. Kentleşmenin güncel boyutuyla sağlıkla ilişkisinin incelenmesi ise sanayi devrimi ile birlikte önem kazandı. Sanayi devrimi sonrasında kapitalizmin en tipik yerleşim yerleri olarak büyük kentler oluşmaya başladı. Nüfusun büyük kentlerde yoğunlaşması, çeşitli nedenlerden ötürü, kapitalist endüstrinin verimli bir şekilde gelişebilmesi için gerekliydi.

Güvenli olmayan su, uygunsuz çevre koşulları, kötü barınma, aşırı kalabalık ortamlar ve çeşitli kirleticiler gibi etkenler kentsel ortamlarda sağlıkla ilgili çeşitli risklere yol açabiliyor.

19.yüzyılda nüfusun büyük kentlerde yoğunlaşması çeşitli sağlık risklerini de beraberinde getirdi. Kentleşme sorunlarının toplum sağlığıyla ilgili risklere ve salgın hastalıklara yol açabilmesi kent planlaması çalışmalarını gündeme getirdi. Bu dönemde yapılan kentsel düzenlemeler ve planlama çalışmalarında kamu sağlığına ilişkin gereklilikler önemli bir yer tutmuştu. (2)

19.yüzyıl Avrupa’sında kent ve sağlık ilişkisini inceleyen ilk yapıtlardan biri Friedrich Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu adlı kitabıdır. Engels söz konusu kitapta 19. yüzyıl İngiltere’sinde emekçi mahallelerinin durumuyla ilgili ayrıntılı gözlemlere yer verir. Buna göre kentin ortasında, birbirine yakın kurulan, atmosferin bütün hareketini kesip atan konut dizileri, çoğunluğu rutubetli evler ve dış ortama gelişigüzel bırakılan evsel atıklar toplumun sağlığını olumsuz etkiliyordu. Engels kitabında, bu mahallelerde daracık evlere tıkıştırılmış olan, kötü beslenen, kötü giyinen ve ruhsal durumları heyecan yaratıcı değişikliklerle yüz yüze kalan emekçilerin sağlıklı olması ve uzun yaşamasının olanaksız olduğunu söyler. Engels sağlıksız koşulların ortaya çıkmasında, diğer faktörlerin yanı sıra, kent kurma yönteminin ve mahallelerin yapım mantığının etkili olduğunu belirtiyor ve hava akımını engelleyen kentsel yapının, sağlıksız koşulların ortaya çıkmasına neden olduğunu belirtiyordu. (3)

Plansız kentleşmenin
yol açtığı sağlık sorunları

Kentsel ortamların insan sağlığı üzerine olan etkisi bugün de güncelliğini sürdürüyor. Günümüzde Sahraaltı Afrika’da toplumun yüzde 72’si, Doğu Asya’da ise yüzde 25’i, gecekondularda yaşıyor. (4) Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kentsel bölgede yaşayan 137 milyon kişi güvenli içme suyuna ulaşamıyor ve 600 milyon kişi uygun çevresel koşullarda yaşamıyor. (5) Güvenli olmayan su, uygunsuz çevre koşulları, kötü barınma, aşırı kalabalık ortamlar ve çeşitli kirleticiler gibi etkenler kentsel ortamlarda sağlıkla ilgili çeşitli risklere yol açabiliyor. Kentsel bölgelerde uygunsuz çevre, sağlıklı su temini ile ilgili kısıtlılıklar ve gıda güvenliğinin sağlanamamasının yanı sıra kronik hastalıklar, yeni ve yeniden ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar, madde bağımlılığı, şiddet ve ruh sağlığı sorunları gibi pek çok konunun önem kazandığı görülüyor. (6) Kentleşme ile ilgili risklerin özellikle kadınlar, bebekler, çocuklar, yaşlılar ve engellileri etkilediği belirtiliyor. (4)

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 600 milyon kişi uygun çevresel koşullarda yaşamıyor.

Plansız kentleşme katı atıklarla ilgili çeşitli sorunlara yol açabiliyor; katı atıkların düzenli olarak depolanamaması nedeniyle ortaya çıkan toprak, hava ve su kirliliği nedeniyle ishalli hastalıklar, parazitik enfeksiyonlar ve toksik maddelerle etkilenimlerde artış görülebiliyor. Hava ve su kirliği kentlerde vektörlerle bulaşan hastalıklar açısından risk oluşturabilirken, sağlıksız su tüketimi ve uygun olmayan çevresel koşullar nedeniyle ishalli hastalıklar ve kolera salgınları ortaya çıkabiliyor. Uygunsuz çevre koşulları nedeniyle sıtma hastalığına bağlı olarak da önemli sorunlar oluşabiliyor. (7)

Plansız kentleşmeyle birlikte daha önce kırsal bölgelerde görülen bazı hastalıkların artık kentsel bölgelerde de görülmeye başlandığı belirtilmekte. Afganistan’ın Kabil kenti ve Burkinyofaso’da kentsel bölgelerde 1990’lı ve 2000’li yıllarda leişmaniasiz hastalığının görülme sıklığında artış görüldü. Benzer şekilde parazitik bir enfeksiyon olan şagas hastalığının da kentsel bölgelerde daha sık görülmeye başlandığı bildirildi. Dünya genelinde lenfatik filiriazis riski altında yaşayan 1,2 milyar insanın yüzde 29’unun kentsel bölgede yaşadığı belirtilmekte.

Kentsel bölgelerde salgına yol açan Ebola virüsünün 1995 yılında Kongo’da, Marburg virüsünün 2005 yılında Angola’da, Sarı Humma’nın 2008 yılında Urugay’da, Deng Humması’nın da yine 2008’de Brezilya’da nüfus yoğunluğunun etkisi ile daha kolay yayılır hale geldiği görüldü. Kentlerin nüfus yoğunluğu arttıkça hava yoluyla bulaşan kızamık, influenza ve tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıkların da görülme sıklığında artış olabilmekte. Kentlerin büyümesi üzerinde etkili olan göç olgusu da bazı bulaşıcı hastalıkların daha sık görülmesine neden olabilmekte. (7)

Plansız kentleşmenin obezite, diabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar açısından da önemli bir risk faktörü olduğu belirtiliyor. Kent yaşantısı ile birlikte fiziksel aktivite örüntüsünün değişikliğe uğraması ve tütün kullanımı ile yüksek yağ oranlı beslenmenin artmasının etkisiyle kronik hastalıklarda artış görüldüğü belirtiliyor. Kentsel ve kırsal bölge diyet alışkanlıklarının karşılaştırıldığı bir çalışmada kentsel bölgede yaşayan insanların daha yüksek oranda işlenmiş tahıl, hayvansal besin, daha az kompleks karbonhidrat ve yüksek yağ içerikli besinleri tükettikleri görüldü. (8) Yoğun enerji harcamayı gerektiren çalışma biçimlerinden otomatizasyona bağlı sedanter iş yaşamına geçiş ve ulaşım alışkanlıklarının değişmesi de kronik hastalıklarda artışa yol açan yaşam biçimi değişiklikleri arasında yer alıyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının kalp hastalıkları, çeşitli kanserler ve şeker hastalığı gibi hastalıklardan korunma açısından önem taşıyan yeterli fiziksel aktiviteye katılma olanağına sahip olmadığı belirtiliyor. (9)

Çarpık kentleşmenin nedenleri arasında yer aldığı bir sağlık sorunu türünü de ruhsal sorunlar oluşturur. Önemli bir bölümü gecekondu bölgelerinde yaşayan kentsel nüfusun, yineleyici ve süreğen bir örselenmenin mağduru olduğu ve bu duruma karşı nitelikli bir tepki oluşturabilme olanaklarından yoksun bulunduğu belirtiliyor. Gecekondu bölgesinde yaşama ruhsal alanda sıklıkla duygusal yaşam ve sosyal ilişkilerde zedelenme, karamsarlık, umutsuzluk, çaresizlik, öfke, ilgi kaybı, benlik gücü ve saygısında azalma, davranış bozuklukları, maddeye yönelme ve toplumsal işlevsellikte bozulma nedeni olarak ortaya çıkabiliyor. (10)

Sadece bir bina içindeyken baş ağrısı, gözlerde yaşarma, yanma, burun akıntısı gibi belirtilerin ortaya çıkması “hasta bina sendromu” olarak isimlendirilir.

Günümüzün plansız kentleşme uygulamaları, kapalı ortam, hava kirliliği ve bunun insan sağlığı üzerine etkileri açısından da önem taşır. Kentte yaşayan insanlar zamanlarının yüzde 90’nından fazlasını kapalı ortamlarda geçiriyor. 1980’li yıllarda yapılan bazı çalışmalarda kapalı ortam havasının yapı ve temizlik malzemeleri, boya maddeleri ve ısınma sonucu ortaya çıkan atıklar nedeni ile insan sağlığını olumsuz etkileyebildiği gösterildi. Kapalı ortam hava kirliliği son bir kaç on yılda “hasta bina sendromu” adı verilen yeni bir hastalığın tanımlanmasına yol açtı. Belli bir binada yaşarken baş ağrısı, gözlerde yaşarma, yanma, burun akıntısı, boğazda irritasyon, kuruluk gibi belirtilerin ortaya çıkması ve bu belirtilerin o binadan uzaklaşınca kaybolması “hasta bina sendromu” olarak isimlendirilir. (11) Kent sağlığı konusunun uluslararası düzeyde yürütülen çalışmaların da gündeminde yer aldığı görülmektedir. DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından 1986 yılında kabul edilen Ottawa Bildirgesi’nde “Herkes İçin Sağlık” açılımının bir unsuru olan sağlıklı kamu politikalarının oluşturularak çevrenin, sağlığı geliştirmeye yönelik unsurlarla desteklenmesi gerektiği belirtildi ve “Sağlıklı Kentler Projesi” adlı bir proje geliştirildi. Ancak neoliberal politikaların etkisi altında sağlıklı kentsel ortamların oluşturulmasına yönelik çalışmaların ciddi kısıtlılıklara sahip olduğunu belirtmek gerekir. Neoliberal kapitalistleşme sürecinde kentlerin değer yaratma alanı olarak ele alınması nedeniyle planlı kentleşme sağlanamıyor ve sağlığa elverişsiz yaşam alanlarının ortaya çıkması önlenemiyor. Aynı zamanda sağlık hizmetlerinin de değer yaratma alanı olarak ele alınması nedeniyle, çevresel-sosyal bileşenlerinden arındırılmış olan sağlık hizmetleri aracılığıyla, kentsel sağlık risklerinin büyüklüğünün öngörülmesi ve önlenmesine yönelik etkili çalışmalar yürütülemiyor.

Dipnotlar:

1) Case, Fertig & Paxson, 2003, Keusch et al., 2006, WHO Early Childhood Development Knowledge Network, 2007.

2) Sibel E. Kılıç, “Kent planlama ve kamu sağlığı”, Kent ve Sağlık Sempozyumu Bildiri Kitabı, 2006.

3) Engels F., İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu, Sol yayınları, 1997.

4) Case, Fertig & Paxson, 2003, Keusch et al., 2006, WHO Early Childhood Development Knowledge Network, 2007.

5) WHO, UNICEF. “Progress on drinking water and sanitation: Special focus on sanitation”, 2008, http://www.who.int/water_sanitation_health/monitoring/jmp2008.pdf.

6) Kentlerde Halk Sağlığı Hizmetleri ve Halk Sağlığı Uzmanlarının Belediyelerde İstihdamı Raporu, HASUDER, 2008.

7) Alirol E, Getaz L, Stoll B, Chappuis F, Loutan L., “Urbanisation and infectious diseases in a globalised world”, Lancet Infect Dis, 2010.

8) Popkin, B.M. (1998). “The nutrition transition and health implication in lower income countries”, Public Health Nutrition, 1(1):5-21, http://etd.uwc.ac.za/.

9) Tsolekile LP., “Urbanization and lifestyle changes related to non-communicable diseases”, http://etd.uwc.ac.za/.

10) Burhanettin Kaya, “Psikiyatrik epidemiyoloji araştırmalarında bir risk etkeni olarak kent”, Kent ve Sağlık Sempozyumu Bildiri Kitabı, 2006.

11) Ahmet Soysal, Yücel Demiral, “Kapalı Ortam Hava Kirliliği”, TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2007:6(3), www.korhek.

 

Kaynak: Deniz Akgün, Bilim ve Gelecek Sayı:106,Aralık 2012, s.30-33

Önceki İçerikİlk okyanus hangisiydi? Yer’in tarihi boyunca okyanuslar da değişti mi?
Sonraki İçerikAllen Kuşakları