Ender Helvacıoğlu
Eskiden sosyalist blok ve sosyalist devletler vardı. Devletler düzleminde yüksek siyaset yapıldığında bir tür sosyalist politika izlenebiliyordu. Elbette bu tür politika yapmanın da sorunları vardı (sonradan acısı çıktı) ama en azından ezilen halklar bu çelişkiden yararlanıp nefes alma olanağı buluyorlardı.
Bugün böyle bir durum yok. Devletler düzleminde yüksek siyaset yapıldığı zaman halklar güme gidebiliyor. İnsanlar, birer askere (“ucuz kana”), daha kötüsü birer sayıya indirgeniyor. Siyasetin ve analizin önemsiz birer nesnesine dönüşüyor.
Örneğin Gazze’den bahsederken o alanın stratejik öneminden dem vuruluyor. Kadıköy-Gebze sahil şeridi kadar bir alana iki milyon insanın tıkıştırıldığı, yıllardır birer böcek veya köstebek gibi yaşamaya mahkûm edildiği, hepsinin birer yaşamı olduğu, analiz unsuru olarak görülmüyor. Netanyahu gibi faşistler Filistinlileri hayvan olarak gördüklerini açıkça söyleyebiliyor.
İsrailliler öldürülüyor, Filistinliler ise ölüyor, öyle mi? Batı’daki hâkim söylem budur. Sanki birdenbire tüm Filistinlilerin eceli geldi. Elbet bu böyle gitmeyecek. “Hayvanlar” da bir tepki gösterecek. “İnsanca” bir tepki göstermelerinin önü tıkanırsa, onlar da “hayvanca” bir tepki göstereceklerdir ve gösteriyorlar.
İşte bugün İsrail, festivallerin yapıldığı, partilerin verildiği modern ve huzurlu bir ülke değil, bir savaş alanıdır artık. Siyonist faşistlerin saldırıları devam ederse sadece İsrail değil, tüm Ortadoğu bir savaş alanına dönüşecektir. Netanyahu gibi faşistler, başında bulundukları ülkelerin insanlarını da birer hayvana dönüştürmektedir.
Batılı ülkeler tehlikenin ne kadar farkındalar, bilemiyorum. Ama “hayvanlar” onların da sınırlarına dayanmıştır. Tıpkı “uygar” Roma’nın sınırlarına dayanmış Gotlar, Hunlar, Germenler (o dönemin “hayvanları”) gibi. Spartaküsler çarmıha gerilirse, yerlerine o “hayvanlar” gelir. Kaldı ki, Avrupa’nın “gelişmiş” ülkeleri sadece sınırlarında değil kendi içlerinde de rahat olamayacaklar. Demokrasinin beşiği Fransa’da, İsrail saldırısını lanetleyen ve Filistin’i savunan miting yapmak yasaklanmış. Bu hem “demokrasilerinin” sınırlarını apaçık ortaya koyuyor, hem de ne kadar korktuklarını gösteriyor.
Avrupa Birliği ülkeleri, “hayvanları”, satın aldıkları Türkiye gibi ülkelerde tutabileceklerini sanıyorlar. Şimdilik tutuyorlar, ama nereye kadar? Önce bu tampon ülkeler yerle bir olur (bizim için çok ciddi bir tehlike). Sonra bu tsunami Akdeniz’i aşıp Avrupa’ya ulaşacaktır. Yakında Avrupa da bir savaş alanı haline gelirse hiç şaşırmayalım.
Bu dünya böyle dönmez. İstediğiniz kadar bomba atın, istediğiniz kadar savaş gemisini, savaş uçağını oraya buraya konuşlandırın, “hayvanların” kökünü kurutamazsınız. Kurtları yok etseniz bile böcekler etrafınızı saracaktır.
“Hayvanların” mücadele içinde “insanlaşabildiği” yepyeni bir modernite atılımı… tek çıkar yol budur. Bu, her yer savaş alanı olmadan önce mi olur yoksa sonra mı, “hayvanların” sorunu değil.
“Uygarlar” ve “ilerlemeciler” büyük bir tehdit altında, bunu görsünler. Bu saatten sonra hiçbir gelecekleri yok. İnsanlığın hayvanlığa karşı tek şansı “kurtuluşçuların” bir biçimde duruma müdahale etmesidir (Bu konuda kuramsal bir tartışma için bkz.: E. Helvacıoğlu, Uygarlıktan Kurtulmak, “İlerlemecilik mi kurtuluşçuluk mu?” başlıklı bölüm, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Eylül 2020).
Uygarlık tarihi boyunca hep kanıtlanmıştır ki, ilerlemecilik iktidarsızlaştığında çok büyük bir devrim kapıdadır. Gericiliğe karşı devrim, alışılageldik bir durum; bir reform. Ama çürümüş ilerlemeciliğe karşı devrim; işte o, tarihin yönünü değiştirir, gerçek devrimdir.
***
Uzun sözün kısası: Gazze’de dünyanın gözü önünde bir katliam yaşanıyor. Daracık bir alana tıkıştırılmış ve sıkıştırılmış bir halkın tepesine binlerce ton bomba yağdırıyorlar. Üstünmüş gibi, kazanıyorlarmış gibi gözükebilirler. Ama bilinmelidir ki, bölgeyi ve tüm dünyayı kendileri ve destekçileri için bir mayın tarlasına dönüştürüyorlar. Atacakları her adıma dikkat etmeleri gerekecektir artık.
Bugün mesele Gazze’de yaşanan katliama karşı dünya çapında bir tepki örgütlemektir.