Ana Sayfa Bilim Gündemi Cumhuriyetin pek vurgulanmayan kazanımları

Cumhuriyetin pek vurgulanmayan kazanımları

416
0
Geçtiğimiz 100 yıl içinde, ülkesi bir savaş alanı haline gelmeyen, sömürge olmayan ve açlık çekmeyen kaç tane toplum vardır dünyada? Cumhuriyetin bu kazanımlarını da unutmayalım.

Ender Helvacıoğlu

Cumhuriyetin kazanımları meselesi, esas olarak laiklik, demokrasi, kadın ve insan hakları, adalet ekseninde tartışılıyor. Doğaldır, çünkü bu kazanımlar AKP iktidarı altında (hem de yeni bir anayasa yapma girişimlerinin gündemde olduğu günümüzde) ciddi bir tehdit altındadır. Elbette öne çıkarılacak ve mücadele konusu yapılacaklar.

Fakat bu yazımızda, cumhuriyetin, en az laiklik kadar hayati olan, toplumsal ve bireysel yaşamımızı derinden etkileyen, nesiller geçtiği için artık kanıksanan ve gündeme getirilmeyen, ama günümüzde yine tehdit altında olan başka bazı kazanımlarına dikkat çekmek istiyoruz.

***

Bunlardan ilki, yıkıcı bir dünya savaşının küllerinden doğan ve bir kurtuluş savaşıyla kurulmuş olan cumhuriyetimizin başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere önder kadrolarının ısrarla vurguladığı ve bir “devlet ve toplum aklı” haline getirip kalıcılaştırmaya çalıştığı “yurtta barış dünyada barış” siyasetidir.

Türkiye, dünyanın kenarlarında yer alan bir ülke değil; örneğin bir Kanada veya Yeni Zelanda değil. Dünya siyaset sahnesinin birkaç yüzyıldır en hareketli fay hatlarının göbeğinde ve üzerinde bulunan bir ülke. Buna karşın Türkiye toplumu (çok sınırlı olan Kıbrıs savaşını saymazsak) 100 yıldır bir dış savaş yaşamadı ve herhangi bir dış savaşın tarafı olmadı. Tepesine bombalar yağmadı ve bir işgal yaşamadı. Bunun özellikle bölgemiz için ne kadar ender bir durum olduğunu dünya tarihinin son yüz yılına baktığımızda görebiliriz.

Geçtiğimiz 100 yıl içinde dış savaş yaşamamışlık niteliğine sahip nadir ülkelerden biriyiz. Bölgemizde (Avrupa ve Ortadoğu) belki de tekiz. Bu zaman kesiti içinde Avrupa’nın tümü, Ortadoğu’nun tümü, Asya’nın hemen hemen tümü, Afrika’nın çoğunluğu dış savaşlar veya çok kanlı iç savaşlar yaşadı. Biz, bütün bu kanlı çatışmaların ortasında yer almamıza karşın böyle bir süreci yaşamadık. Tepemize bombalar yağmadı, sığınaklara kaçmak zorunda kalmadık, siren sesleriyle irkilmedik, düşman işgali görmedik… Başta Avrupa olmak üzere bütün dünyayı yakan İkinci Dünya Savaşı’nı mümkün olan en az zayiatla atlattık. Fransa’nın, Hollanda’nın, Belçika’nın, Rusya’nın, Çin’in, Irak’ın, Suriye’nin işgali yaşadığı; Londra’nın, Berlin’in, Bağdat’ın, Suriye kentlerinin, Beyrut’un, Kabil’in, Kore’nin, başta Vietnam olmak üzere Hindi Çini’nin, hele Japonya’nın bombalarla dümdüz edildiği; Sovyetler Birliği’nin, Yugoslavya’nın, Doğu Avrupa ülkelerinin, Kafkasya ülkelerinin paramparça olduğu; milyonlarca insanın öldüğü İran-Irak, Hindistan-Pakistan gibi savaşların yaşandığı bir zaman kesitinden söz ediyoruz. Bu 100 yıl içinde dış savaşlarla ve iç savaşlarla kavrulan Afrika’da ve Latin Amerika’da yaşananlara değinmiyorum bile.

Son 100 yılda yaşanan iç savaşlar konusunu ele aldığımızda bile -bölgemiz göz önüne alındığında- yine “şanslı” ülkeler içinde yer aldığımızı belirtmeliyiz. Evet, bu 100 yıl içinde iç savaş diyebileceğimiz süreçleri biz de yaşadık. 12 Eylül öncesi 70’lerin ikinci yarısında devrimci-faşist çatışması -kayıplar göz önüne alındığında- iç savaş boyutlarına ulaşmıştı. Elbette 1984’den günümüze kadar süren Kürt silahlı hareketi ile Türk devletinin arasındaki çatışma da iç savaş olarak tanımlanabilir. Ama bu iç savaşlar da daha çok “savaşçılar arasındaki” savaşlardı, halkı bütünüyle içine almadı; örneğin bir İspanyol iç savaşı, Yugoslavya iç savaşları veya Lübnan iç savaşı çapında değildi.

Toplumumuzun cumhuriyetten önceki 100 yılıyla cumhuriyetten sonraki 100 yılı karşılaştırıldığında ne demek istediğimiz daha net anlaşılır. Cumhuriyet nesilleri savaş yaşamamış nesillerdir ve bunun -hele bölgemizde- ne kadar önemli bir ayrıcalık olduğunu, günümüzde kuzeyimizde Ukrayna-Rusya, güneyimizde Irak, Suriye ve son olarak Filistin-İsrail savaşları tüm hızıyla sürerken kavramış olmalıyız.

Bu, cumhuriyetin bize bahşettiği, tersi yaşanmadığı için önemini tam olarak algılayamadığımız kazanımlarından biridir. Biz, son 100 yıl içinde tepesine bombalar yağmamış, birbirini boğazlamamış, düşman işgali yaşamamış ender toplumlardan biriyiz. Ve bunu cumhuriyetin attığı temellere borçluyuz.

***

Toplumsal niteliğimizi belirleyen diğer bir kazanım, Türkiye’nin hiçbir zaman sömürge olmamasıdır. Ezilen Dünya’da hiç sömürge olmamış (Çin ve İran ile birlikte) birkaç ülkeden biriyiz. Hiç sömürge olmadığımız için sömürge olmanın ne tür kalıcı toplumsal travmalar yaratabileceğini de bilmiyoruz. Biz hiçbir zaman sömürge valileri tarafından yönetilmedik ve sınırlarımız emperyalist masalarda cetvelle çizilmedi.

Aslında Birinci Dünya Savaşı sonrası Sevr ile birlikte böylesi bir yıkımın kıyısına gelmiştik. Ama Çanakkale Savunması ile başlayan, Kurtuluş Savaşı ile devam eden ve Cumhuriyet Devrimleri ile garanti altına alınan siyasi bağımsızlık süreci sömürge olmamızın önüne geçmiştir. Cumhuriyetin, tersi yaşanmadığı için değeri pek bilinmeyen çok önemli bir kazanımıdır. 100 yıl içinde ciddi tahribatlara uğramasına karşın, bağımsızlık -en azından halk açısından- hâlâ bizim karakterimiz ise bunu Cumhuriyete borçluyuz.

***

Diğer bir konu, Türk toplumunun hiç açlık yaşamamış olmasıdır. Bugün sıkça kullandığımız “açlık sınırı”ndan söz etmiyorum. Günler boyu yiyecek bir lokma ekmek, bir tas çorba, bir yudum süt bulamadığı için açlıktan ölen çocuklardan ve insanlardan söz ediyorum. Bu 100 yıl içinde Afrika’nın ve Asya’nın (Çin dahil) pek çok ülkesi, savaş sırasında çoğu Avrupa ülkesi bu korkunç durumla karşı karşıya kaldılar. Belki zaman zaman unumuz ekmeğimiz karneye bağlandı, yokluk çektik ama çocuklarımız sokak ortasında açlıktan ölmedi. Bunu da kendine yeterli bir ekonomik yapı yaratmayı başaran ve savaş yıkımından uzak durabilen Cumhuriyete borçluyuz.

***

Toparlarsak, geçtiğimiz 100 yıl içinde, ülkesi bir savaş alanı haline gelmeyen, sömürge olmayan ve açlık çekmeyen kaç tane toplum vardır dünyada? Hem de böyle bir coğrafyada? Biraz düşünürsek pek fazla ülke bulamayacağız, kenarda köşede kalanlar dışında… Cumhuriyetin kazanımlarını bir de bu açılardan değerlendirelim.

Halimize şükredelim demek için yazmadım bunları. Anımsayalım, kavrayalım, bilince çıkaralım ve en önemlisi bu kazanımların dahi günümüz koşullarında tehdit altında olduğunu fark edelim diye vurguladım.

Yaşasın Cumhuriyet! Yaşatır Cumhuriyet!