Dünyanın Tüm Dertleri! Raflarda ilk gördüğümde bizzat bana yönelik bir çağrı olduğunu düşündüm bunun. Elbette beni çağırıyordu dünyanın tüm dertleri, elbette ben yüklenecektim dünyanın tasasını; kimseye bırakamazdım bu çileli yükü…
Gelin görün ki Dünyanın Tüm Dertleri bir neşe kaynağı oldu benim için (Evet, hayat ironilerle dolu). Zira Marcus Chown’nın sözcükleri neşeyle çınlıyor; dili öyle kıvrak ve şen ki harflerin kahkahasını duyuyorsunuz her satırda. En çetrefilli, en karmaşık konu (bir itiraf: kuantum kuramı) kuş tüyü gibi okşuyor sizi yazarın anlatımıyla. Her şey anlaşılabilir hale geliyor; en azından kısa bir süre boyunca. Sanırım Chown da bunun farkında: “Benim marifetimse, karmaşık fiziği, otobüste yanımda seyahat eden birine anlatabilmemdir (Belki de, otobüste benim yanıma oturma talihsizliğine uğramış birine demem gerekirdi.)”
İngiliz fizikçi Chown popüler bilim kitaplarıyla halihazırda ün kazanmış, New Scientist dergisine kozmoloji danışmanlığı yapan yetenekli ve parlak bir bilimadamı. Dünyanın Tüm Dertlerini sırtlama çabasını şöyle anlatıyor önsözde: “Bilgiyle dolup taşan toplumumuzda her şeyin yanınızdan yüksek hızlı bir tren gibi geçip gittiğini düşünüyorsanız kitabım, yirmi birinci yüzyılda işlerin nasıl yürüdüğü konusundaki bilgilerinizi hızlı ve acısız biçimde güncelleyebilir. Bu kitap, nihayetinde, bir insanın her şeyi anlama çabasından ibarettir. Yok, aslında bunu söylemek yanlış olur. Kitap, Bir İnsanın Hemen Her Şeyi Anla(t)ma Girişimi – Birinci Cilt olarak nitelendirilebilir.”
Doğrusu birinci cilde hayli dert sığdırmış Chown; canlıların işleyişinden maddenin yapısına, kapitalizmden jeolojiye, fizik yasalarından kozmolojiye ne ararsanız karşınızda. Başlıklarıyla insanı açgözlü bir okuma hevesine kaptıran Chown, her bölümün hakkını vermiş. Satırlarının aydınlık ve coşkulu enerjisini en karmaşık konularda bile korumuş, bu da bilime dışarıdan bakan meraklıları (ve elbette içeriden bakanları) yüreklendiren bir okuma keyfi yaşatıyor. Hani neredeyse, insanın metrobüste, yanında oturana (ya da ayakta, yapışık olarak istiflendiği o herkesten yakın yabancıya) karmaşık fizik anlatası geliyor. (Denemeniz önerilmez, rahatsız edici sonuçlar doğurabiliyor.)
Elbette kitabın okuru bu denli şen ve gıdıklayıcı biçimde kavramasında çevirmenin katkısı büyük; Zeynep Arık Tozar’ı tebrik etmeden olmaz (bazı çevirmenleri kıskandırmış olabileceğini itiraf etmeliyim). Kitabın editöryel çalışması ve tasarımı da titizlikle yapılmış; bir tebrik ve teşekkür de Domingo ekibine.
Bunca sözün üstüne kitaptan tadımlık sunmamak yazara da kitaba da haksızlık olur. O halde buyrun.
Önce en eğlenceli konu, cinsellik:
“Biyologlara göre cinsler arasındaki temel fark, gametlere dayanır. Hareket yeteneği olmayan -ve yumurta hücresi ya da ovum olarak bilinen- büyük gametleri üreten tarafa dişi, hareketli – ve sperm olarak bilinen- küçük gametleri üreten tarafa erkek denir.” Sizce de bu, birçok şeyi açıklamıyor mu? Alın size bir ilişkiler incelemesinin anahtar cümlesi… (Bu incelemeyi hevesli arkadaşlara bırakıyorum.)
“Erkek, testosteronun bir ürünüdür, fazladan bir gene sahip dişidir. Ve en maçosu da dahil olmak üzere, her erkek, varoluşunun ilk 40 gününde dişil yanıyla temasta olmuştur.” Evet, bu gerçekten birçok şeyi açıklıyor…
Peki, ya yere batasıca kapitalizm: “İnsanların emeklerinin karşılığı gibi temel bir şey bile pazar güçlerince değil de siyasi kararlarla belirleniyorsa, serbest pazar denen şey hayali bir yaratık olsa gerek. Pazar, dünyanın her yerinde dışarıdan dayatılan düzenlemelerle sıkı sıkıya dizginlenir. Hiçbir yerde serbest olmadığı gibi, hiçbir uygar ülke de serbest olmasına izin vermez.”
En sancılı konu, zaman: “Zaman, uzay ve ışık hızı arasındaki bağlantı evrende ne kadar geçerliyse, Dünya’da da o kadar geçerlidir. Önemli bir fark, Dünya’daki uzaklıkların çok daha kısa olmasıdır. Konuşmakta olduğunuz bir arkadaşınızın yüzünün görüntüsünü size taşıyan ışık, gözlerinize saniyenin milyarda birinden kısa süre içinde ulaşır. Bu, beyninizce algılanabilecek en kısa zaman aralığından 10 milyon kat daha kısa bir süredir. Sonuçta gecikmeyi fark etmezsiniz bile. Büyük ölçekli evrende kesinlikle var olmayan ‘şimdi’ kavramı, Dünya’daki çoğu durum için oldukça iyi bir kestirimdir ve işimizi görür. Dünyadayken hepimizin aynı ‘şimdi’ içinde yaşamakta olduğunu güvenle varsayabiliriz.
Öyle mi acaba?”
Birçok acı nedenden, yıpratıcı koşuldan ve aşılmaz korkudan ötürü hayır, pek de öyle değil. Ama bu hüzünlü satırlar Chown’ın metnini gölgelemesin; bu konuyu başka bir ‘zamana’ bırakalım…
Ve son olarak, kara deliklere düşülmüş bir dipnot olarak evren: “Geleneksel yaklaşım bu görüşü, evrenin tahmin ettiğimizden çok daha az bilgi içerdiği, yani incelikli bir yağlıboya tablodan çok, bir eskize benzediği şeklinde yorumlar. Daha uç bir yorum ise, evrenin gerçekte bir hologram, 3-boyutlu bir evren yanılsamasını doğuran ve kozmik ufukta saklanmış 2-boyutlu bir nesne olduğu yolundadır. Sonuçta ya bu 2-boyutlu düzlemin üzerinde 3-boyutlu olduğumuz yanılsamasıyla yaşamaktayızdır ya da evrenimiz, bu 2-boyutlu düzlemin bir 3-boyutlu izdüşümüdür. Özetle siz, ben ve geriye kalan herkes dev bir hologramda yaşıyor olabiliriz. Kara delikler, fazla özel ve ayrıksı göksel nesneler olmak şöyle dursun, bizi ve gündelik yaşamımızı derinden etkileyebilecek oluşumlardır. Kara delikler, tam anlamıyla evrenin efendileridir.”
– Dünyanın Tüm Dertleri, -Bir İnsanin Hemen Her Şeyi Anlatma Girişimi-, Marcus Chown, Çev. Zeynep Arık Tozar, Domingo Yayınları, 2015, 384 s.