Ana Sayfa Bilim Öyküleri İslam’da hile: Yeter ki kitaba uydur!

İslam’da hile: Yeter ki kitaba uydur!

6522

Caiz olan yalanlar… Savaşta hile… Kâfir ve zındıklara karşı her yol mubah… Yemine çalım atmanın yolları… İslam’ın yararınaysa rüşvet serbest…

İslam hukukçularına göre, hile ikiye ayrılıyor: “Hîle-i şer’iyye”, İslam hukukunun hükümlerine uymakta bir engel ile karşılaşıldığında, ihtiyatlı davranmak için, yine hukukun gösterdiği başka bir yoldan gitmek anlamına geliyor. Bir de “hîle-i bâtıla” var: Hukuki hükümleri kurnazca kullanarak başkasının hakkını iptal etmek, geçersiz kılmak; öte yandan hukukun emrini yapmamak veya yasakladığını irtikab etmeye deniyor. (Ekrem Buğra Ekinci, AÜ Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, 2006, C. X, S. 1-2, s.3-16). Birincisi caiz, ikincisi değil.

Ama konu bu kadar basit değil. “Hîle-i şer’iyye”nin kapsamı ve neyin “şer’iyye” neyin “bâtıla” olduğuna ilişkin çok geniş bir tartışma külliyatı var. Ayrıca farklı mezhep ve tarikatların farklı yorum ve uygulamaları da.

Bu nedenle örnekleri, İslamcıların üzerinde anlaştıkları, Kuran ayetleri ve peygamber hadislerinden köken alanlardan verelim.

Üç konuda yalan serbest

Üç konuda yalan söylenmesine ruhsat verildiğine ilişkin bir hadis (Hz. Muhammed’in sözü) şöyle: “Yalan ancak üç yerde caizdir: Bunlar, kişinin karısının gönlünü almak için söylediği yalan, savaş esnasında söylenen yalan ve insanların aralarını düzeltmek için başvurulan yalandır.”

Aslında bu hadis İslam’da “hîle-i şer’iyye”nin (harama düşmemek için kurtuluş çaresi bulmak) kapsamının ne kadar geniş ve sınırlarının ne kadar bulanık olduğunun bir kanıtı. “Düşmana karşı hile” anlaşılabilir, ama her türlü insan ilişkisinde arayı bulmak için ve hatta kocanın karısına -gönlünü almak için dahi olsa- yalan söylemesinin caiz olması sınırları iyice bulanıklaştırıyor.

İlginç bir nokta da hadiste sadece “kocanın karısına yalan söylemesinden” söz edilmesi. Kadının kocasına -tabii ki yine gönlünü almak için- yalan söylemesi tartışma dışı.

Hz. Muhammed’i Bedir Savaşı’nda gösteren bir minyatür (Siyer-i Nebi). İslam hukukçularına göre savaşta hileye hiçbir sınır yoktur.

Hz. Muhammed: ‘Savaş hiledir’

Hz. Muhammed’in “savaş hiledir” deyişi biliniyor. Hendek Savaşı sırasında Beni Kureyza Yahudilerinin Ebû Süfyan safına geçtikleri Hz. Muhammed’e haber verildiğinde, Peygamber’in “Belki de biz onlara bunu emretmişizdir” dediği, sonra Hz. Ömer’in bunu sorması üzerine “Savaş hiledir, ya Ömer” diye yanıt verdiği ve hadisin bu konuşmadan kaynaklandığı söylenir.

Bu hadis, tüm İslam hukukçularının üzerinde anlaştıklarına göre, İslam dinini yüceltecek, İslam düşmanlarının haksızlıklarına mani olacak hilelerin caiz olduğuna işaret ediyor; bu tür hileler dinen yasal ve savaşta hileye hiçbir sınır yok (Bu yorum İslam hukukçularına ait).

“Savaş” kavramının (hele “cihad” kavramı da göz önüne alındığında) ne kadar geniş olduğu, dolayısıyla savaş hilelerinin kapsamının nerelere kadar genişleyebileceği konusundaki yorumu okurların hayal gücüne bırakalım.

‘Kâfir’lere karşı her yol mubah

Kâfirlerden gelebilecek zararı bertaraf etmek için onlara dostmuş gibi görünmeye izin verilmesi, bizzat Kuran kaynaklı bir hile ve şu ayete dayanıyor: “Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Eğer kim böyle yaparsa, Allah katında onun hiçbir değeri yoktur. Ancak onlardan gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız hali müstesnadır…” (Al-i İmran, 28)

Bu da İslam hukukçularınca “Herhangi bir kötülükten kurtulmak için kişinin inandığının aksini göstermesidir ki dış görünüşü itibariyle günah, isyan, maksadı ise Allah’a itaattir. Buna iten sebep de canı veya malı korumaktır.” diye olumlanmış. (Buhayrî, el-Hiyel, Kahire, 1974, s.318-320)

Görüldüğü gibi, bir kere İslamcılara göre kâfir, zındık, düşman vb. diye nitelenirseniz, size karşı her türlü hile-hurda, ikiyüzlülük, çakallık, yılışıklık mubah.

Yemine çalım atmak

İslamcıların “yemin” konusuna da ilginç bir yaklaşımları var. Büyük üstatlardan biri şöyle bulmuş yolunu:

“Bir şeyi yapmayacağına yemin eden kişi, onun bir kısmını yaparsa yeminini bozmuş olmaz. Mesela, bir malı almayacağına yemin eden kişi, malın bir kısmını alıp bir kısmını bırakmasıyla yeminini bozmuş olmaz. Bu, yeminlerden kurtuluş için bir esastır.” (İbn Kayyim, el-Cevziyye, III, 193)

Görüldüğü gibi İslamcı her konuda yemin edebilir; yeminin çok küçük bir kısmını tutması yeterlidir! Ortaya 1000 TL koydunuz ve yemin ettirdiniz o parayı almayacağına dair. 999,9 TL’sini götürebilir, yeminini de bozmuş olmaz. 10 kuruşla kalırsınız, Allah’a bile havale edemezsiniz konuyu.

İlginç olan İslam hukukçularının Müslüman’ı etmiş bulunduğu yeminden kurtarmaya kafayı takması ve bunu da açık açık söylemesi. Demek ki “bir yolunun bulunmasına” dair çok talep gelmiş.

III. Murad’ın çizdirdiği bir minyatür. Hz. Muhammed’in Ay’ı ikiye bölüşü resmedilmiş.

İslam’ın yararınaysa rüşvete izin

“Rüşvet” konusuna da değinmeden geçmeyelim. İnsanların mal verilerek İslam’a çekilmesi, bizzat Hz. Muhammed’e atfedilerek caiz kılınmış. Hadis şöyle:

“Bir kimse, Hz. Peygamber’den iki dağın arasını dolduracak kadar çok koyun istemişti. Hz. Peygamber (sav), onun bu isteğini yerine getirdi. Bunun üzerine o şahıs kavminin yanına gidip: ‘Ey kavmim! Müslüman olunuz! Allah’a yemin ederim ki Muhammed hiç fakirlikten korkmayarak ihsanda bulunuyor’ demişti.” (Müslim, Fezail, 58)

Bu hadis, “Resulullah insanların İslam’a girebilmesi için böyle bir vasıtaya başvurmuştur” diye yorumlanarak rüşvete izin çıkarılmış. Yorum bize ait değil, İslam düşünürleri yapmış.

Mesele İslam’ın yararıysa, gerisi teferruat…

Önceki İçerikNeandertallerin çizimde yeteneksizliği, avlanma teknikleriyle mi ilgili?
Sonraki İçerikHawking lokması!