Ana Sayfa Dergi Sayıları 47. Sayı Sorunlu bir kavram: Sosyal Darwinizm

Sorunlu bir kavram: Sosyal Darwinizm

Kapak Dosyası

1812
0

Toplumsal alanda güçlü olana hayatiyet atfeden ve yanlış bir biçimde “Sosyal Darwinizm” adı verilen görüş tamamen bilimsel temelden yoksundur. Bu çaba, kavramın söylediğinin aksine Darwin’i doğrulamaktadır. Dolayısıyla böyle bir görüşü Darwin’in adıyla anmak ve bu görüşün temel etkilenim zemininde Darwin’in yazdıklarının bulunduğunu ima etmek, hem Darwin’e büyük bir haksızlık hem de Darwin’i anlamadan ahkâm kesmek anlamına gelir.

Sosyal bilimlerin gelişimine bakıldığında, bu bilimlerin doğa bilimlerinin yöntem ve kavramlarını taklit ederek işe başladığı görülür. August Comte’un yaptığı işe “sosyal fizik” adını vermesi bu bakımdan bir tesadüf değildir. Bunun gibi, pek çok kavram ve bakış açısı da, ister istemez, 18. ve 19. yüzyılda büyük bir gelişim ve sıçrama göstermiş olan biyolojiden devşirilmiştir. Ancak özellikle 19. yüzyılda dünyaya egemen olan ilerleme paradigması ve dönemin kültürel iklimi, bu kavram ve bakış açılarının gelişigüzel ve özensiz biçimle aktarıldığı kuramsal inşalara ve toplum felsefelerine yol açmıştır. Evrimciliğin ve organizmacı toplum tahlillerinin bu alana girişi bu şekildedir.

Belli bir alandan kavram ve bakış açılarının, o alanın içinden gelmeyenlerce “seçilerek” ve kavram ve bakış açılarının içerikleri tam olarak kavranmadan ya da kavransa bile nüanslar ihmal edilerek başka bir alana aktarılması, sadece 19. yüzyılda değil bugün de ciddi sorunlara yol açmaktadır. Örneğin fizikteki belirsizlik ilkesi toplumsal alana bu şekilde aktarılmıştır. Postmodern yaklaşım içinde doğa bilimlerinden temellendirme arayanların “çoğul gerçekliğin” tanığı olarak birtakım fiziksel ve biyolojik verileri kullanmaları da buna örnektir. Ünlü Sokal olayı bu alanda skandalöz bir örnek olarak bilim tarihinin ibret vesikası olarak önümüzde durmaktadır. Tıpkı bu biçimde biyolojideki buluşları ve gelişen kuramları, kaba biçimde ve tam olarak da anlamadan toplumsal dünyaya uyarlayanlar ve toplumsallığı izahta bu kuramlara başvuranlar, yine biyoloji alanının dışından çıkmış ve yukarıda andığımız sakıncalarla malul tahlillerin müellifi olan kişilerdir.

Kimi zaman bunun tersi de olur. Yani doğa bilimlerinin içinden gelenler, dünyayı kavramak bakımından kendi yöntemlerinin pekinliğine öylesine güvenirler ki toplumsal alanı tahlil etmek için “bu yöntemle bakmanın” yeteceğini düşünürler ve toplumsal alanı kendi etkinliklerinin nesnesine indirgerler. Nitekim bu dosyanın konusu olan Richard Lewontin’in 20. yüzyılda gelişen sosyobiyoloji kuramı karşısındaki duruşunun temelinde de bu sözde-bilimsel tavrın eleştirisi yatmaktadır. Bunun gibi “Sosyal Darwinizm” kavramına baktığımızda da bu karşılıklı indirgemeci tavrın tipik bir örneğini buluruz.

Darwin “güçlü olan”dan değil “uyarlanan”dan söz eder

Çok yanlış bir biçimde Darwin’e atfen sosyal Darwinizm adını alan bu indirgeme örneklerinin birinin, toplumsal ve kültürel hayatta da “güçlü olanın ayakta kalacağı” ve daha ileri gidip bu açıklamaya ahlakî bir yüklem ekleyerek, “bu nedenle güçlü olanın, haklı da olduğu” düşüncesiyle ırkçılığın temellerini kurduğu doğrudur. Alman tarih okulunun tarih görüşü tam da böyle bir şeydir: “Tarih bir milletler savaşıdır ve saf ve güçlü olan millet bu savaştan galip çıkacaktır”.

Ancak burada atlanan çok önemli bir nüans vardır: Darwin “güçlü olan”dan değil “uyarlanan”dan söz eder. Biyolojideki “uyarlanma kabiliyeti” ise güçle ve iradeyle ilişkili bir durum değildir, aksine tamamen canlının dışında oluşan doğal koşullardan kaynaklanan tesadüfî ve kendiliğinden hallerdir; evrim tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bu tarih felsefesinin sözde Darwin temelli tarih okumasının eleştirisinde de, yani ırkçılık karşıtı yazında da aynı zaafiyet görülür. Buradaki zaafiyetin temeli, Alman tarih okulunun Darwin’in adını anmadan ortaya koyduğu Darwin etkileniminin, burada adı konularak teşhir edilmesidir.

Darwin’deki “ırk” kavramı, ırkçılığı dışlar

Bunların arasında en fahiş hata, Darwin’in “ırkçılığını” Türlerin Kökeni kitabının alt başlığında geçen “ırk” sözcüğüne bakarak göstermeye çalışmakta ifadesini bulur. Oysa Sosyal Darwinizm adı verilen düşünme biçimi, aslında Viktorya dönemi kapitalizminin ve Herbert Spencer gibi toplum felsefecilerinin icadıdır ve bu düşünce tarzı üzerinde, hem kaynakları hem etkileri bakımından hâlâ geniş bir tartışma yürütülmektedir (1). Ancak şu söylenebilir: Sosyal Darwinist denenler ve ırkçılar doğrudan doğruya “güç” kavramına ve oradan “savaş” kavramına giderler. Dolayısıyla bu nüansı görmeden, ceffel-kalem doğrusal bir evrimcilik-ırkçılık ilişkisi kurmak, yeniden bir tür özcülüğe düşmektir.

Üstelik üzerinde Beyaz Adam’ın durduğu ırklar hiyerarşisi kavramı, Darwin’in evrim kuramını popülerleştirmesinden çok önce ortaya çıkmıştır ve Darwinizm dönemine de yansıyan bu tartışmada, Darwin’in fikirleri sadece ırkların birbiriyle nasıl yakın akraba olduğu meselesine dair çıkarımlarıyla, yani yazarın söylediğinin tam aksi bir yönde, temayüz etmiştir (2). Bu çerçevede, ırkçılığın her türlü canlının ilksel bir türden evrilerek çeşitli yaşam formlarına dönüştüklerini öne süren evrimcilikten etkilendiğini söylemek sadece toptancı bir yargı olmakla kalmayıp içinde başlı başına bir çelişkiyi de taşımaktadır. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başlarında insan doğası problemi üzerine çok çeşitli yaklaşımların varlığı bilindiği gibi, insanlığın tek bir atadan evrilmiş olduğunu (monogenizm) ya da farklı farklı atalardan türediği için birbirinden farklı ırkların ortaya çıktığını (poligenizm) savunmak, 19. ve 20. yüzyılda antropoloji ve diğer biyoloji bilimleri içinde büyük bir tartışma olarak sürüp gitmiştir ve bütün bu süreçte poligenizmin galebe çaldığını, üstelik Darwin’in de bunu söylediğini iddia etmek son derecede güçtür (3).

Irkçılığın temellendirilmesinde bir araç olarak kullanılan poligenizm düşüncesi, her ne kadar 20. yüzyılın başlarında güçlenen bir düşünce olsa da, özellikle aynı dönemin antropoloji yazınında bu düşünceye şiddetle karşı çıkan bilimsel çalışmaların varlığı ihmal edilemez düzeydedir. Örneğin Franz Boas, Amerika’ya gelen göçmenlerin o zaman alınmış bedensel ölçüleriyle bu göçmenlerin ardılı olan kuşakların bedensel ölçülerini karşılaştırdığında, kafatası biçimlerinin değiştiğini bulgulamış ve buna dayanarak bu tür morfolojik özelliklerin kalıtsal değil, çevresel etkilerle oluştuğunu söyleyerek ırkçılığa büyük bir darbe vurmuştu (4).

Günümüz biyolojisine yön veren genetik çalışmalar, Darwin’in seçilim kuramının özünde yer alan “uyarlanma başarısı” kavramını doğrulamaktadır. Gerçekten de toplumsal alanda güçlü olana hayatiyet atfeden ve yanlış bir biçimde “Sosyal Darwinizm” adı verilen görüş tamamen bilimsel temelden yoksun hale gelmektedir. Bu çaba, kavramın söylediğinin aksine Darwin’i doğrulamaktadır. Dolayısıyla böyle bir görüşü Darwin’in adıyla anmak ve bu görüşün temel etkilenim zemininde Darwin’in yazdıklarının bulunduğunu ima etmek, hem Darwin’e büyük bir haksızlık hem de Darwin’i anlamadan ahkâm kesmek anlamına gelmektedir.

Stephan Jay Gould’un yazdığı gibi “bilim, nesnel bilgilerin peşinde amansız bir kovalamaca değildir. Yaratıcı bir insan etkinliğidir; dahileri bilgiişlem makinelerinden çok sanatçılar gibi çalışır. Kuramsal değişiklikler yalnızca yeni keşiflerin türevsel sonuçları değil, çağın toplumsal ve politik güçlerinin etkisi altındaki yaratıcı düş gücünün ürünleridir. Geçmişi çağımıza ait düşüncelerle yargılamamalı, kendi kaygılarıyla hiç ilgisi olmayan ölçütlere göre haklı bulduğumuz bilim adamlarını kahraman ilan etmemeliyiz.” (5) Son cümlenin tersini söylemek de mümkün: “Geçmişi çağımıza ait düşüncelerle yargılamamalı, kendi kaygılarıyla ve yazdıklarıyla hiç ilgisi olmayan ölçütler ve kavramlar yaratarak bilim insanlarını ve onların düşüncelerini mahkûm etmemeliyiz”. Burada Darwin’i yeniden okumanın ve tartışmanın şiddetli bir ihtiyaç olduğu çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

DİPNOTLAR

1) Bkz. Peter J. Bowler, Evolution: The History of An Idea, Berkeley, Los Angeles, Londra, University of California Press, 1984, ss.269-274; Richard Hofstadler, Social Darwinism in American Thought, Boston, Beacon Press, 1955; Mike Hawkins, Social Darwinism in European and American Thought, 1860-1945, Cambridge University Press, 1997.

2) Peter J. Bowler, Evolution…, s.282.

3) Bu tartışmalar üzerine yapılmış bir sempozyum için bkz. Gunter Mann ve Franz Dumont, eds, Die Natur des Menschen: Probleme der physischen Anthropologie und Rassenkunde (1750-1850), Soemmering- Forschungen, 6, Akademie für Wissenschaften und der Literatur, Mainz, Stuttgart, Gustav Fischer, 1990.

4) Boas’ın bu konuda yazdıkları dönemin en etkili makaleleri arasındadır. Bkz. Franz Boas, “Changes in Bodily Form of Descendants of Immigrants”, Report of the Immigration Commission, vol. 38, Goverment Printing Office, Washington, DC, 1911;  “Changes in Bodily Form of Descendants of Immigrants”, American Anthropologist, 14/3 (1912), ss.530-562.

5) Stephen Jay Gould, 2000, Darwin ve Sonrası. Doğa Tarihi Üzerine Düşünceler, Ankara, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2000, s.214.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz